DramaturgilerSahne

DRAMATURGİLER

 

         BİR UMUT İÇİN        

 

                                          

ZUAZOLA- Gene kurtuldu.

MORALES– Bu işin içinde bir iş var. Muhakkak haber verilmiştir ona.

ZUAZOLA -İhanet diyorsun yani.

MORALES– Başka ne olabilir ki? İzquierdo dün akşam yemekte, generalin konutları önünde planını açıklamakla büyük bir tedbirsizlik yaptı.

ZUAZOLA- İzquierdo, küplere binmiştir şimdi kızgınlıktan.

MORALES– Eee, kendi hatası.  İkidir elinden kaçırıyor Bolivar’ı. Bolivar konusunda tedbirli olmayı öğrenmeliydi. Kurmay heyetinde bir hain olduğu kesin. İzguardo’nun kendisini yakalamaya geleceği haberini Bolivar’a ancak dün akşamki konuklardan biri verebilirdi.

ZUAZOLA-Buna ben de inanmaya başlıyorum.

MORALES- Eğer Bolivar hatlarımızı geçer de adamlarına ulaşırsa,  onları çabucak toparlar ve…

ZUAZOLA-  Bu yeniden savaş demektir. Yaşadık desene.   Şu bir tek güzel kızın görülmediği memlekette sikimiz elimizde ölücez  neredeyse. Savaşalım da ganimet elde edelim biraz değil mi?Ha Ha Ha

MORALES– Abartma sende. Tek güzel kız yokmuş. Buraları aldığımızda o işleri de düşündük. General, yeni doğmuş bebeklere kadar, herkesin öldürülmesini emretmişti.  Ama biz kimi yerli kadınları sağ bıraktık. Gayet tabii hepsi genç.  Yemin ederim fıstık gibiler vardı içlerinde Kendime ayırdığım 16 yaşındaydı. Bir içim suydu. Dimdik göğüsler, taş gibi kalçalar. Ona her çakışımda bas bas bağırıp, ağlıyordu

ZUAZOLA– Şimdi nerde bu kız?

MORALES-Miranda zaferinde onu adamlarıma verdim.

ZUAZOLA- Neden?

MORALES- Kahramanlıklarını ödüllendirmek için. Hediye olarak.

ZUAZOLA- Yazık.

MORALES- Yazık mı? Bir yerli kıza mı yazık? Boş versene sen. Her neyse. Bütün bunlar Bolivar’ın kaçışı hakkında bir şey öğretmiyor bize. Meraktan geberiyorum. İzguardo, bizi de bilgilendirir umarım.

ZUAZOLA– Kudurmuştur şimdi.

MORALESHem de nasıl…Planları tutmadığında ya da istediği şey olmadığında yanına yanaşılmaz.

ZUAZOLA– Burada ne işi var? Onun gibi başarılı bir asker merkez karargahta olabilirdi.

MORALESBir aşk yarası yüzünden. Askeri yetkililer, acısını unutması için onu bu topraklara yolladılar.

ZUAZOLA-Unutması için ha?Bana kalırsa herhangi bir yenilgisini unutacak biri değil o.

MORALES– Aynı fikirdeyim. Öyle sanıyorum ki Bolivar’a haber uçuranı da affetmeyecektir. Fakat…

İzquierdo, Morales’in son konuşmasından önce girmiştir. Kinle allak bullaktır yüzü. Pelerini katlanmış olarak kolunun altında tutmaktadır. Sıkı, kaba görünümlü bir in­sandır. Sakallıdır. Morales’in son sözlerinden son­ra çın çın öter:

İZGUARDO- Yeter. Devam etme. Sen benim bir kez bile birini bağışladığımı gördün mü? Aslında başarısızlığım keyif veriyor size değil mi?

MORALES–  İzguerdo.

İZGUERDO – Öyle, öyle devre arkadaşım öyle.

MORALES – Bu kadar stres seni yordu İzguardo. Kendini çok hırpalıyorsun.

İZGUARDO – Olabilir. Ama sakın bana acıyormuş pozları takınma. Neyse, şimdi gidip Ekselanslarına raporumu sunayım.

ZUAZOLA- Generali görmedin mi? Haberi yok mu daha?

İZGUARDO- Kötü haberi şimdi vereceğim. Yalnız bir de sürprizim olacak.

MORALES- Ne sürprizi?

İZGUARDO Bana oyun oynayan adamın adı

ZUAZOLA – Kimmiş?

MORALES – İspanyol mu? Kurmay heyetinden mi?

İZGUARDO – Eeee, size söyleyemem.

ZUAZOLA – Hiç değilse ne olup bittiğini anlat bize. Hiç bir ayrıntıdan haberimiz yok.

İZOUİERDO —Gelen istihbarata göre, Bolivar hâsta olarak bir çiftliğe sığın­mıştı. Çiftliği ablukaya aldırdım. Fakat yer yarılmış da içine girmişti sanki. Yok! Herkesi kılıçtan geçirip, her şeyi yakıp yıktık. Ateş, am­barları sarınca korkudan yarı çıldırmış bir YERLİ dışarı fırladı.

MORALES, (gülerek) — İlginç bir şey söyledi mi?

İZQUİERDO – (yüksek sesle, kaşlarını çatarak) Bolivar’a ge­ce yarısı haber verilmiş. Şiddetli derecede ate­şi varmış, öyle ki, onu atının eğerine bağlamak zorunda kalmışlar. Nereye gittiğini öğrenemedik. Yerli bu konuda hiç bir şey bilmiyordu.

MORALES : Haber verenin eşkâlini verdi mi şana?

İZOUİERDO – Evet. Eşkâlini aldım.

MORALESBir İspanyol mu?

İZOUİERDO — Bu konuda soru yok, tamam mı?

MORALES — Madem ki tanıyorsun onu, yakalamak ve konuşturmak kolay olacak. Kızıl karıncalar ya da kulaklara, erimiş kurşun, ha?

İZOİERDO — Hayâl gücün hiç de gelişkin değil!

MORALES — Bu koşullar altında Bolivar çok uzak­laşmış olamaz.

İZOUİERDO — Hayır, Gündüz bîr yerlere saklana­cak, gece olunca da yeniden yola koyulacaktır. Gide­bileceği iki yöne de devriyeler çıkardım.

MORALES -— Niçin iki yöne?

İZOUİERDO (kesin) — Bu gece Bolivar ya Puebla’ya doğru yürür ve taraftarlarına ulaşarak, bize saldırmak için onları yeniden toplamaya çalışır, ya da kıyıya doğ­ru inerek Curaçao’ya gitmek için gemiye biner. Orada sevgili dostları İngilizleri bulur, kendini tedavi ettirir ve şu uğruna savaştığı yamyamları terk eder.

ZUAZOLA — Vaz geçecek kadar moralinin bozuldu­ğuna inanıyor musun gerçekten?

İZOUİERDO, (kızgın) Onun için iki çare var. Ya Puebla, ya Curaçao. Ya Batı, ya kıyı. Çok tuttunuz beni. Generalin yanı­na gidiyorum. Her halde gelmiş olmalı.

MORALES, (Onu durdurarak) -— Bolivar, her şeye karşın, senden kurtulabilir mi?

İZQUÎERDO —. Hayır. Çünkü, gece bastırmadan, önce, nerede saklandığını öğrenece­ğim. Yemin ederim ki öğreneceğim, bu sabah onu kimin kurtardığını öğrendiğim gibi. Az sonra görüşürüz.

ZUAZOLA —(Morales’e) Kimden kuşkulanıyor bu?

İKİNCİ S A H N E

 

MONTSERRAT — Fakat Muhterem Peder!. Bu zu­lümlere, bu kıyımlara, bu yağma ve şiddet hareketlerine siz hiç mi müdahalede bulunmayacaksınız? Biraz olsun isyan duymuyor musunuz içinizde? İspanya’da Bonaparte’ın parayla tutulmuş askerlerine karşı tüm halkımı­zın ayaklanmasını onaylayan siz, kendi toprakları üzerin­de özgür olmak için, insan gibi yaşamak için savaşan bu insanları nasıl suçlayabilirsiniz? Yaşanan acılar karşısında artık kendimi tutamıyorum

PEDER CORONİL — Sen artık Cadix’e gitmelisin oğ­lum. Burada kalman senin için de bizim için de tehli­keli. Onaylamadığın bir neden için savaşman çok zor. Sen Mişel’e doğ­ru yelken açacak bir gemi varmış. Ekselanslarından seni o gemiyle göndermesini isteyeceğim. Naibler Konseyi nezdinde bir göreve atanmanı sağlayacağım.

MONTSERRAT — Muhterem Peder, bu zamana dek hep mutsuzluk içinde yaşayan, yoksul ve acılar içindeki bu halk için hissettiğim duyguları anlayacağınızı düşünmüştüm.

PEDER CORONİL .— Tanrının şan ve şerefini içtenlik­le kabul etmeyip, kendilerine sunulan korumayı reddeden bu sapkınlar…

MONTSERRAT — Bilmiyorum, Tanrı, kendi kulları­nın korumadığı şan ve şerefine öylesine zalimce kıskanç mıdır?

PEDER CORONİL – Düşünmeden konuştuğuna inan­mak istiyorum!

MONTSERRAT — Bense, Aziz Peder, bense, Tanrının bizzat kendi kulları olan bu zavallı insanlara karşı daha hoşgörülü ve şefkatli olacağına inanmak istiyorum.

PEDER CORONİL – Kendilerine tanrının sözleriyle yaklaşıldığı halde kafalarına Kutsal Devletimizin hükümlerinin yer­leşmediği bu canlıları Tanrı yaratmış olamaz.

MONTSERRAT — Bu yerlilerin hayvandan farkı yok mu demek istiyorsunuz yani?

PEDER CORONİL — Daha da kötü! Ruhlarını şeytana satmış bunlar. Yoksa kutsal devletin isteklerine isyan ederler miydi. Şeytanın soluğuyla hayat buluyor bu ilkel yaratıklar.

MONTSERRAT (korkulu bir kuşkuyla) — Öyleyse, yaşanan bütün kıyımları onaylıyorsunuz. Yüce devletimizin arzuları bu ce­setler yığınından önemli öyle mi?

PEDER CORONİL — Monsera! Bu ilkel hayvanlara acı­mak da n’oluyor? Onlara yaşatılan her acı, mubahtır. Her ölümde öldürülen kötülüktür. Leşlerinin iğrenç kokusu, lânetlenmiş iblisin pis kokusundan başka bir şey değildir.

MONTSERRAT (kaçamak) — Peki muhterem peder. Gideceğim. Gele­cek gemiye bineceğim…

PEDER CORONİL — En doğrusunu yaparsın (Sinsice kabul ettirmek isteyerek) Çünkü şu Simon Bolîvar’ın se­si, bizzat, iblisin sesidir. Bekle beni. Ekselanslarından senin hareket emrinin onayını alayım.

ZUAZOLA – Ekselanslarını mı göreceksiniz Aziz Peder? Ekselans­ları, şu anda, yaşanan fiyasko için İzquierdo’nun ra­porunu dinliyor?

PEDER CORONİL —Fiyasko mu?

ZUAZOLA— O, duymadınız demek.

PEDER CORONİL– Haberim yoktu.

ZUAZOLA — İzquierdo, Bolivarın yerini öğrenmişti.  Fakat herif hasta ve ateşten kavruluyor olmasına karşın, daha önce kaçmış. Hayduta, haber uçurulmuş.

İZOUİERDO —(Girer)Günaydın Aziz Peder! (Montserrat’ya, çok kuru) Gü­naydın.

PEDER CORONİL — Günaydın Evladım. Geçmiş olsun. Durum nedir?

İZQUİERDO —İki olanağı var : İsyancıların başına geç­mek için ya Puebla’ya ulaşmak isteyecek, ya da Curaçao’daki İngiliz dostlarının yanına çekilecektir.

PEDER CORONİL — Geri çekilir mi dersin?

İZQUİERDO — Çok hasta. Miranda yenil­gisinden dolayı da yıkılmıştır. Büyük bir felaketten döndük Aziz peder. Saklandığı yerde onu bulamadık ama.. Neyi ele geçirdik biliyor musunuz? Bir Cumhuriyet Anayasa­sı taslağı. Bir Cumhurbaşkanı, bir senato ve Ye­ni Grenadenın Venezüella ile Colombiya adı altında birleş­mesi kararını. Gayet tabii, tüm bunlar son İspanyol da denize döküldükten sonra olacaktı.

PEDER CORONİL – Tanrı saklasın.

İZGUERDO – Pueb­la’ya ulaşırsa, bu bizim için savaş demektir. Ama ulaşamayacak. Onu gece olmadan yakalayacağımdan eminim.

PEDER CORONİL — Ama nasıl oldu da Bolivar kurtulabîldi bu sabah? Sorup soruşturdunuz mu bari? Kim haber vermiş olabilir ona?

İZQUİERDO — Aziz Peder, dün akşam, Ekselansları­nın masasında, biz dokuz subaydık sadece. Sadece dokuz subay. Gün doğmadan önce Bolivar’ı yakalama tasarımı açıkladığım zaman, masada, general ve benden başka, üç kısım komutanı vardı, eder beş. Sonra Zuazola, Antonanzas ve Morales. Onlara da kendim kadar güvenirim.

MONTSERRAT-Eeee, İzquierdo… dokuzuncu subay bendim.

İZQUİERDO — Evet. Sizdiniz.

MONTSERRAT — Peki.. Bana da güvenir misiniz?

İZOUİEROO — Hayır.

PEDER CORONİL — Ne? İzquierdo yani siz?..

İZQUİERDO — Sakin olun Aziz Peder! Dün akşam, Ekselanslarına Bolivar ile ilgili raporumu sunduktan İki saat sonra; acil bir görev için birisi bir at istiyor. Ahır nöbetçisi de ona şu tavsiyede bulunuyor…

MONTSERRAT — Ortalık çok karanlık, komuta­nım! Mehtabın çıkmasını bekleseniz…

İZOUİERDO — Geceye karşın, o subay, yolunu bul­uyor ve Bolivar’ın ateşten baygınlık geçirdiği çiftliğe eri­şiyor. Hastayı kara bir kısrağa bindiriyor.

MONTSERRAT — Ama onu eğere bağlamak gereki­yordu. Öylesine dermansızdı Bolivar.

İZGUİERDO — Bizim birlik oraya geldiği zaman, iş işten geçmişti.

MONTSERRAT — Çok kızmışlardı. Bu yüzden tüm halkı katlettiler ve genç bir kız, ayna parçasıyla boğazını kesti, tecavüze uğramasın diye.

İZQUİERDO — Ama, çiftliğin se­yisini sorguya çekebildik ve o bize Bolivar’a haber ve­renin ne kadar soylu bir yüzü olduğunu söyledi.

Peder Coronil yavaşça çıkar.

İZQUİERDO —Ekselanslarının ya­nına gidip, suçlu için bağış dileyecekseniz boşuna. Çünkü Ekselansları onu cezalandırma işini bana verdiler.

PEDER CORONİL (küçümser) — Hiç kimsenin bağı­şlanmasını isteyeceğim yok. Kiliseye gidiyorum, İnfaza kadar orda kalıp, zafer için dua edeceğim.

Morales girer.

MORALES — Beni istemişsin.

İZQUİERDO — Gel Morales Gel. Yanına on adam al ve alana in. Rast­ladığın ilk altı kişiyi tutuklayıp buraya getir.

MORALES — İlk altı kişiyi mi?

İZOUİERDO —Evet. Çabuk ol.

MORALES — Peki. Anlaşıldı.(Çıkar)

İZQUİERDO — Acıyorum sana, Montserrat! Cesur olduğunu biliyorum. Biraz sonra daha çok cesaret gere­kecek sana.

MONTSERRAT-— Hiçbir şeyden korkmuyorum.

İZOUİERDO — Kim bilir? Sana öldüresiye işkence etsem, konuşmazsın. Bilirim. Tanıyorum seni.

MONTSERRAT— Mâdem ki konuşmayacağımı bili­yorsunuz, beni kurşuna dizdirmek için daha ne bekliyor­sunuz?

İZQUİERDO (yavaşça) — Konuşacaksın. Dinle beni. Birazdan buraya altı kişi kapatılacak. Suçsuz insanlar, Mont­serrat! Bayrağından daha çok sevdiğin bu halktan, rast­lantı sonucu yakalanmış altı suçsuz insan! Eğer, bir saat sonra, Bolivar’ın saklandığı yeri tam ve kesin olarak itiraf et­mezsen, bu altı kişi kurşuna dizilecek!

MONTSERRAT (yıkkın) — Saçmalama İzquierdo! İnsanlık dışı bir şey bul

İZQUİERDO (küçümseyerek) – Ne önemi var! Etki­li ya!

MONTSERRAT —- Generalle konuşmak istiyorum.

İZOUİERDO (kabaca) — Reddedilmiştir. (Bîr sessiz­lik) önünde bir saat zaman var. Tam bir saat sonra, eğer hâlâ inat edersen, bu duvarın arkasında kurşuna dizile­cekler. İsyancı ve hain Bolivar’ın ölümü ile altı suçsuzunki arasında seçim yapman gerekecek.

MONTSERRAT (isyan eder, ulur) — İğrenç bir hay­vansın sen! O gün, Gomara’da tutsakları canlı canlı top­rağa gömdürdüğün gün, ezmeliymişim senin başını.

İZOUİERDO — Sus! Bugün Gomara’dan daha çetin olacak.

MONTSERRAT (kendinde değildir) — İğreniyorum senden! (İzquierdo’nun üzerine atılır, İzguardo silah çeker)

İZOUİERDO (alaylı) — Bense, acıyorum sana. Tüm benliğimle acıyorum çünkü sınavın zor, çok zor olacak.

MONTSERRAT — Generali görmek istiyorum.

İZOUİERDO — Kes. Ekselans, ne yolla olursa ol­sun Bolivar’ın saklandığı yeri sana itiraf ettirmek için emir verdi. Top sende Monserra. Bir hainin, bir haydudun hayatına karşı altı suçsuz insanın hayatı!

MONTSERRAT —Yapamam! Yapamam! Gelmez elimden!

İZOUİERDO — Niçin yapamazmışsın? Onurun mu engel buna, ha? Düşün, Montserrat, Altı suçsuz insan? Onurun mu onlar mı?

MONTSERRAT — Değil, bu değil. Tek onurum söz konusu olsaydı keşke!

İZOUİERDO‘ — Ne öyleyse?

Dtşarda, bağırış, çağırışlar, ayak sesleri, çığlıklar işitilir: «İlerleyin!» «Ama ben bir şey yapmadım ki!» «Susun!»Morales çömlekçi ve tüccarı içeri getirir.

İZOUİERDO (alaylı) — İşte ilk ikisi, Montserrat!

MONTSERRAT (boğuntulu) —İzguerdo. Yalvarırım sana.

ÇÖMLEKÇİ (çekingen) — Bizi tutukladılar…

İZQUİERDO (yapmacık neşeli) — N’olmuş yani?

ÇÖMLEKÇİ (aynı şekilde) — Biz hiçbir şey yapma­dık… Ben., alandan geçiyordum…

TÜCCAR — Ne olup bittiğini öğrenebilir miyiz… Bizden ne istendiğini… Beni… Bekliyorlar da…

İZQUİERDO- Kim bekliyor?

TÜCCAR — Evden… Karım bekliyor.

İZOUİERDO – N’olur yani, varsın beklesin karın! Daima koynunda olacak değilsin ya! Biraz dinlen bakalım, şurada. Güç kuv­vet topla… Çok oldu mu evleneli?

TÜCCAR — Bir yıl.

İZQUİERDO — Ha, Anlıyorum!.. Peki kimsin sen?

TÜCCAR (çekingen) —- Salas İna, tüccarım… Kral­lık alanında

İZQUİERDO — Alanda mı? Tamam tamam. Dokuma, yün, falan satıyorsun, öyle değil mi?

TÜCCAR — Evet.

ÎZOUİERDO — Alanda… Doğru ya! Zengin tüccar… Toptan ticaret.. Ve bana söylenene göre, karın da güzel­miş. Ce­vap ver bakalım, çok güzel mi karın?

TÜCCAR (başı yerde) — Evet.

İZQUİERDO-  Çok sever misin onu?

TÜCCAR (başı hep yerde) — Evet…

İZQUİERDO (hep eğlenmektedir) —Söyle bakalım, onu hayatından daha çok seviyor musun? Cevap ver? Hadi, hayatından çok mu?

TÜCCAR (ona korkuyla bakar, sonra bir çırpıda) Evet…

İZQUIERDO (neşeli) — Hahh! Şöyle! Aşk dediğin böyle olur! Bir soru daha : servetin çok mu?

TÜCCAR (istemeye İstemeye) –  Fena sayılmaz. Arazilerim, yüklü miktarda da mücevherim var.

İZQUİERDO —Vay canına! İyi bir servet, güzel bir karı! O halde mutlu bir insansın sen! Cevap ver bana. Mutlu bir insan mısın?

TÜCCAR (bir çırpıda) — Evet.,.

İZQUİERDO — Öyle değil! «Ben mutlu bir insanım de!» bana.

TÜCCAR (çok üzgün bir sesle) — «Ben mutlu bir insanım!»

İZQUİERDO (Montserrat’ya) — Hah işte şöyle! İşit­tin mi Montserrat, işte mutlu bir insan! Hayatın en iyi meyvalarına sahip! Çömlekçi’ye) Peki, ya sen, sen kim­sin?

ÇÖMLEKÇİ (alçak gönüllülükle) Ben Luhan’ım. Arnal Luhan, Çömlekçi.

İZOUİERDO (eğlenir) — Çömlekçi… bir çömlekçi! Ama dur. Sen şu ünlü Luhansın!.. Tanıdım . Hayvan şeklinde testiler yapan adam. Hani içinden su döküldüğü zaman o hayva­nın çığlığını taklit eden sesli testiler. Açıkla bakalım bunu bize! Nasıl yapıyorsun?

ÇÖMLEKÇİ (pek rahat değildir) — Uzun zaman Pe­ru’da yaşadım. Eski Hintlilerin çömlek­çilik sırlarını orda öğrendim.

Dışarda yeniden bağırışmalar, ayak sesle­ri ve askerlerin sövgüleri işitilir.Morales Anne, Aktör, Elena ve Ricardo’yu getirir.

ANNE (İzquierdo’ya) — Bayım, bu askerler bizi tutukladılar. Ötekileri bilmiyorum ama, ben hiçbir şey yapmadım. Beni buraya niçin getirdiler, bilmiyorum…

AKTÖR – Ben de.

ANNE — Sokaktan geçiyordum. Ekmek almaya gidiyordum. İki çocuğumu yalnız bıraktım. Küçü­ğü on aylık, birazdan emzirilmesi gerek… Öteki iki ya­şında. Şu anda uyuyorlar. Çok tutacak mısınız beni burada?

İZQUİERDÖ (Montserrat’ya) —Duydun mu Montserrat?

Tutsaklar, şaşkın, Montserrat’ya bakarlar.

AKTÖR — Bay subay, biz hiçbir şey yapmadık. Ne isteniyor bizden? Ben, sokaktan geçiyordum. Evime gidiyordum.

İZOUİERDO — Bunu da duydun mu? Hiçbir şey, hiçbir şey yapmamışlar!.. Suçsuz insanlar! Morales îzquierdo’nun kulağına konuşur. Ve Aktör’ü gösterir. (yüksek sesle) — Öyle mi? O ha? Gerçekten Juan Salcedo musun sen?

AKTÖR (içi rahatlamış gibi) — Evet, Bay Su­bay, Juan Salcedo Alvarez.

İZOUİERDO — Seville Krallık Tiyatrosu oyuncusu.

AKTÖR — Evet öyle, Bay subay.

İZOUİERDO — Veliaht İsabel gemisinde seni bir dram oynarken görmüştüm… Guayra koyunda…

AKTÖR (umut dolu) — Doğru, Bay Subay! Ascasîo’yu oynamıştık, modern bir trajedi… Güçlü bir ya­pıt!

İZOUİERDO (yapmacık sevimli) — Evet, ama bir­kaç abartma, biraz gevezelik vardı… Sonra ikinci sahne bana çok uzun geldi! Ama gene de hoş bir oyundu.

AKTÖR — Evet, Bay Subay..

İZOUİERDO Son perdede soylu bir şekilde ölüyordun…Cellatlarına doğru döndüğün ve onlardan nefret etmeyi reddedip, onları içtenlikle ba­ğışlamaya kendini zorladığın zaman müthiştin.

AKTÖR — Saf kalmak için çabalıyordu karakter.

İZQUİERDO (belli belirsiz alaycı) — Tanrıya lâyık olabilmek için. Ne güzel meslek seninki de! Her seferinde bir başka insansın. Sen sen’sin, ama bir başkasının da. Başka alın yazıları­nın arasında kendi kendini çoğaltıyorsun! Ama ışıklar yanınca sen ölüyor başka birinin acıları, tasaları, aşkları ile yeniden doğuyorsun… Yüz kez doğup yüz kez ölü­yorsun.

AKTÖR (belli belirsiz bir jest. Sıkılmışa ben­zer) — Evet, heyecan verici bir meslektir Bay subay.

İZOUİERDO (buz gibi bir gülüşle)— Heyecan veri­ci… Peki, Juan Salcedo Alvarez, bu akşam, ne Aşcasio, ne Rodrigue, ne Don Juan olacaksın. Bu akşam Juan Salcedo Alvarez olacaksın! Senin en güzel rolün olacak bu.

AKTÖR (rahatsız) —Nasıl Yani?

İZOUİERDO —Birazdan benim kafamda yarattığım bir dramı oynayacak ya da yaşayacaksın.

AKTÖR – Anlayamıyorum.

İZQUİERDO – Kes sesini, anlayacaksın az sonra. (Sessizce tüm tutsaklara bakar) Dinleyin beni, şurada gördüğünüz subay bir haindir. Al­bay Bolivarın nerede saklandığını biliyor ama dostuna ihanet etmek istemiyor. Bolivâr’ın saklandığı yerin neresi olduğunu öğrenmek size düşüyor. Anlaşıldı mı?

ANNE – Ya Konuşmak istemiyorsa?

ÇÖMLEKÇİ — Size itiraf etmeyi reddetmiş. Bize söy­lemesini nasıl beklersiniz? Hem sonra bütün bunlar­dan bize ne?

TÜCCAR — Evet, bütün bunlar ilgilendirmez bizi.

İZQUİERDO — İşte yanılgınız burada. Siz tüm bun­lara bağlısınız.

ÇÖMLEKÇİ — Anlaşılır şey değil. Biz bu işe niçin karışalım?

İZQUİERDO — Söyleyeyim size nedenini. Saat üç buçuğa geliyor. Bir saat bu adamla birlikte hapis kala­caksınız.

ANNE (çılgına dönmüş) — Bir saat mı?

İZQUİERDO — Eğer, bir saat sonra, sırrını söyle­mezse…Hepiniz kurşuna dizile­ceksiniz.

Sessizlik

İZQUİERDO – (onları birer birer parmağıyla gösterir)

Altınız da…

ANNE (sıkılgan) Ama Bayım…. Ya çocukla­rım?

İZOUİERDO — Onların da hayatları şu kahraman subayın bir sözüne bağlı. (Çıkarken)

MONTSERRAT (boğuntulu) — İzquierdo?

İZQUİERDO — Ne var? Göz göze bakışırlar. Bir saat sonra geleceğim.

lzquierdo çıkar. Montserrat sağda, masaya dayanmış ba­şı yerdedir.

TÜCCAR — Neden söylemiyorsun ha?

ÇÖMLEKÇİ – Daha şimdiden birçok dakika kaybettik… Konuşsana! Ne yapmayı dü­şünüyorsun? Konuşacak mısın?

ANNE — Durun!.. (Yavaşça Montserrat’ya yaklaşır ve sıkılgan:) Subayın söylediğini gerçekten yapacağına inanıyor musun? Cevap ver bana, rica ederim.

MONTSERRAT (ezik) — Evet.

TÜCCAR (kızgın) — Ah! Ne korkunç?

MONTSERRAT (gözlerini kaldırmadan) — Tanırım onu… Her şeyi yapar.. (Bir duruş) Gomara muharebesin­den sonra bütün tutsakları canlı canlı toprağa gömdüren odur.

Tutsaklar bakışırlar. Dehşete düşmüşler­dir.

TÜCCAR (yılgın) — O ha!.. Demek o bu subay!

AKTÖR (kızgın ve umutsuz) — Peki sen kim­sin, bütün bu işleri başımıza ören sen?

ÇÖMLEKÇİ — İspanyol musun?

MONTSERRAT — Evet.

ÇÖMLEKÇİ — Sakladın mı Bolivar’ı.

MONTSERRAT — Evet.

AKTÖR (çok hiddetli) — Ama niçin? Niçin? Öyleyse bir hainsin sen? Krala ihanet ediyorsun! İsyan­cılarla işbirliği yapıyorsun? Niçin?

MONTSERRAT (tereddüt eder, sonra tutsaklara ba­kar) — Çünkü… Ben sizden yanayım.

TÜCCAR — Ben sizden yanayım da ne demek? Ha bizimle olmuşsun ha bize karşı olmuşsun! Kime ne! Burada hayatı söz konusu olan benim, biziz; bu altı kişi! Öldürülecek olan biziz! Ve bilmek istiyoruz niyetin nedir?

ANNE — Evet, söyle bize, ne yapacaksın?

AKTÖR (tehdit ederek) — Söyle nereye sakla­dın Bolivar’ı? Böyle pisi pisine ölmek istemem! Hiç bir şey yapmadım ben! Hem ben de İspanyolum! Evime dö­nüyordum. 1807’de Kraliçenin bizzat önünde oynadım. Majeste­lerine her zaman bağlı kaldım! Her zaman! Fransızlâra oynamayı hep reddetmişîmdir!

TÜCCAR (tehdit ederek) —- Konuşacak mısın konuşmayacak mısın?

MONTSERRAT — N’olur anlayın beni…

ÇÖMLEKÇİ (çileden çıkmış) — Neyi anlayalım!? Su­bayın söylediği açık? Ya teslim ede­ceksin Bolîvar’ı, ya da bizi kurşuna dizecekler? Beş çocu­ğum var benim, anlıyor musun. En büyüğü daha on iki­sinde ya var, ya yok!

MONTSERRAT (çılgınca) —Anlıyorum. İçinizden her birinin kendi gerçeği var. Ama, eğer Bolivar’ı ele verirsem, milyonlarca insanın ha­yatı ve özgürlüğü tehlikeye girecek. Bolivar, Venezüella’lıları İspanyollardan kurtaracak olan tek ve son umuttur.

AKTÖR (birdenbire vurulmuş) — Eyvah! Hapı yuttuk! Bolivar’ı ele vermeyecek.

MONTSERRAT (işitmemiş gibi) — Bir tek insanı kurtarmak için sizi kurban etmek değil olay! Bütün Venezüella, bütün Yeni Grenade, Bolivarın zaferini bekliyor. Binlerce insan bu cani,  yırtıcı, adi bir istila altında acı çekiyor!

AKTÖR (yıkılmış) —Konuşmayacak. Bizi feda edecek!

MONTSERRAT (daha bir sakin) —. Bolivar, İspanyollara karşı bağımsızlık savaşını yönetecek, devrime ön­cülük edecek tek adamdır. Bu topraklarda özgür bir millet yaratacak tek insandır.

ÇÖMLEKÇİ — Bizi kurşuna dizmelerine izin vermeyeceksin değil mi?

ANNE (boğuntulu) -—Hayır! Konuşacak, göreceksi­niz. Bize söyleyecek…

ÇÖMLEKÇİ (şiddetle) — Evet mi, hayır mı? Bolivar’ı nereye sakladığını itiraf edecek misin bize?

MONTSERRAT (cevap vermeye tereddüt eder. İçten içe kafasında alıp verdiği acı çektiği hissedilir) -— Anla­yın beni…

ÇÖMLEKÇİ (ulur gibi) – Hayır! Benim soruma ce­vap ver sen! Zaman geçiyor! Subay gelir birazdan. Ce­vap ver! Cevap ver! (Montserrat’yı boğazından yakalar) Ya da boğarım seni!

ANNE (soluk soluğa) — Bırakın onu! Söyleyecek. Göreceksiniz…

MONTSERRAT — Dinleyin beni! Hepiniz, vahşi ve acıma bilmez insanların boyunduruğu altında yaşıyorsu­nuz! Hatırlayın! Campillo’da bütün bir köyü canlı canlı yaktılar! Morales, beşikteki çocukları ka­pılara çiviletti! Kesik el kolleksiyonu yapı­yor! Izguierdo genç kızları toplatıyor, tecavüz etsin diye

ÇÖMLEKÇİ (konuşmayacağını anlar) — Kurşuna dizdirecek bizi!

MONTSERRAT — İspanyollar sizi insan saymıyorlar! Bu kadar dehşet, bu kadar hayvanlık isyan ettirmiyor mu? Devrimcile­rin San Mateo’daki yenilgisi bütün umutların sonu değil. Devrimciler yeniden örgütlenmeli! Yalnız Bolivar tamamlayabilir devrimi! Onun kur­tulması gerek! Her ne pahasına olursa olsun, kurtulması gerek onun!

TÜCCAR (kızgınlıktan çıldırmış, onun üzerine yü­rür) — Evet mi, hayır mı? Nerede saklandığını söyleye­cek misin bize? Ha? Evet mi, hayır mı? Konuşsana! Ko­nuş diyorum! (Montserrat’yı boğazından yakalar ve tokat­lar) Konuş ulan! Hayvan!

AKTÖR — Dirle bak! Yapamazsın bunu! Bir in­sanı kurtarmak için altı insanı ölüme gönderemezsin!

MONTSERRAT —Bir insanın hayatı karşısında altı insanın hayatı olayı değil bu! Binlerce masum insanın ha­yatı, özgürlüğü söz konusu burada!

AKTÖR (cevaptan kuşkulanır) —Yani? Sen… Hiçbir… şey söylemeyeceksin öyle mi?

MONTSERRAT— Bil­miyorum… bilmiyorum. Elimden gelsin isterdim.. Anlamak isterdim haklı mıyım, değil miyim. Gerçekten anlamak isterdim!..

AKTÖR– Bak Tanrının sesini dinle! Acımız, umutsuzluğumuz avuçlarında işte! Bunu görmezden gelemezsin.

MONTSERRAT — Bu sınavı gönderen zaten Tanrı de­ğil mi bize? Bakın belki bedenlerimiz kay­bedeceğiz, ama ruhumuzu ebediyyen kurtarmış olacağız!

AKTÖR —İster Tan­rı, ister alınyazısı, ister şanssızlık bizi buraya sürüklemiş olsun, sen Bolivar’la bizim aramızda seçim yapmakta özgürsün! Ve en sonunda, bizi kurtaracak olan da, ya da İspanyolların tüfekleri önüne atacak olan da şen­sin!

TÜCCAR — Kafayı yemiş bu! Bolivar’ı ele vermeyecek.

ÇÖMLEKÇİ — Mahvolduk! Olamaz bu! Böyle bırakamazsın bizi! Konuşmalısın! Beş çocuğum var benim! Kim bakacak on­lara?

AKTÖR — İyi düşün! Aklını dinlel Eğer Bolivar’ı kurtarmayı seçersen, altı suçsuzu katledeceksin!

MONTSERRAT (acı çekerek) — Altı kişiyi katlet­mek! Ama Bolivar’da kurtuluş umudunu besleyen mil­yonlarca suçsuz var!

ANNE – (ağlamaya başlar ve mırıldanır) İki çocu­ğum var benim…

AKTÖR (Montserrat’yı ve anayı gözetler. Bakışı birinden ötekine gider. Sonra) — Dinle! Belki biz sana söz geçiremeyeceğiz! Ama gör şu kadını. İki yavrucağı var. Biri daha on aylık.  Evi ıssız bir yerde. Evine dönmesi gerek. Onları bu şekilde ölüme terk edemezsin!

MONTSERRAT (aynı oyun) — Miranda bozgunundan birkaç gün sonra, Bolivar’ı yakalamak emrini almış­tım. Buldum onu. Bütün bir gece konuştum onunla. Özgürlük mücadelesine yeniden başlayacağına EMİNİM.

ÇÖMLEKÇİ (boğuntulu) – Yani bizi kurşuna dizdireceksin.

MONTSERRAT O bu halkı tutsaklıkların en iğren­cinden kurtaracak!

AKTÖR — Ya bu kadın! Bu kadın da var, yaşı­yor! Ve yavruları suçsuz! (Bağırır) Suçsuz! Halktan ya­na olman iyi, güzel! Arkadaşını kurtarmak istemen hoş! Ama bu kadının çocuklarını da kurtarmak gerek!

ANNE – (Montserrat’ya doğru ilerler, tatlılıkla) Şimdi uyanırlar onlar. Pablito acıkmıştır, ağlar.

AKTÖR — Bu yavrucaklar hiçbir şey yapma­dılar! Sen de bunu düşünmelisin!

MONTSERRAT (kendi kendine) — Binlerce çocuk, şu saatte, bu memleketin her köşesinde, tutsak doğuyor­..

ÇÖMLEKÇİ — Ne diyor bu?

AKTÖR (kırılmış) — Çok iyi biliyoruz ki ko­nuşmayacak.

TÜCCAR (zıvanadan çıkmış) — Bir canavar bu! Bir kaatil! Öteki İspanyollardan yüz kez daha vahşi! Buradan çıkmalıyım! Konuşmalısın! Daha şimdiden endişelenmeye baş­lamıştır karım.

AKTÖR (Boğuntudan soluk soluğa) — Hiçbir şeyin yararı yok.

ÇÖMLEKÇİ — Hepimizi kurşuna dizecekler.

TÜCCAR — Bak. Karim beni bekliyor… Daha bir yıllık evliyiz, bir yıl mutluluk çok az!

ÇÖMLEKÇİ — Senin, hiç kimsen yok! Karın yok, çoluk çocuğun yok, ailen yok! Hiç bir şeyin yok! Ölmeyi kabulleniyorsun sen! Ama benim, beş çocuğum var! Başkalarından ba­na ne? Senin de benim gibi beş çocuğun olsaydı, milyonlarca tanımadığın insan adına pek az endi­şe duyardın..

AKTÖR — Hatta, bizzat, senin arkadaşın Bolivar, bilseydi ki, bizim hayatlarımız, kendisine bağlıdır, eminim kendisi ge­lip teslim olurdu!

MONTSERRAT (hüzünlü) — Bolivar’ın teslim olma­ya hakkı yoktur artık.

AKTÖR — Ne diyorsun?

MONTSERRAT (daha yüksek) — Bolivar artık, bir tek Bolivar değildir. O, binlerce insanın hayatına mal- olan ve bizzat kendisinin yarattığı davaya aittir tümüy­le…

TÜCCAR (kızgınlıktan çılgın gibi) —Faydasız! Konuşmayacak! Oyarım ulan senin gözlerini!

Montserrat’mn üzerine yürür, hırsla tokat­lar ve boğazından yakalar. Ricardo, tüc­carın üzerine atılır ve onu engeller.

RİCARDO — Durun! Durun diyorum sîze!  (Montserrat’ya) — İspanyollardan nefret ederim.. Simon Bolivar’ın nelere değer olduğunu bilirim… Ama emin misin… Puebla’ya ulaşacağına emin misin?

MONTSERRAT — Buna güvenim olmasa, şu anda, bu kadar cesareti nereden bulabilirdim?

RİCARDO — Evet. Ama… Korkuyorum… Biraz ön­ce… Babam daha önce kurşuna dizildi, henüz beş yaşın­da ya var, ya yoktum! Evimizi yaktılar. Annem yalnız. Bu., onun için, annem için de zor, çok zor olacak.

MONTSERRAT (üzüntülü) — Evet.

RİCARDO — Kendi kendine iyi düşündün mü? Ba­şarıları geleceğe ait olan bir insanı kurtarmak için, bi­zim altımızı da kurban etmek değil mi söz konusu olan?

MONTSERRAT (tasalı) _ Doğru.

RİCARDO —İyi düşün. Bu annenin tehlikede olan iki çocuğu, bu adamın canından çok daha fazla sevdiği karısı, bu baba ve henüz çok küçük beş çocuğu. Bütün bunlar var, ya­şıyor. Tüm bunlar gerçek, etten ve kemikten yapılmış. Bunu yok etmek, aynı zamanda mutsuzluklara başka ka­pılar açmak demek değil mi? Başka varlıkların üzerine, umut­suzluk, acı ve gözyaşı saçmak demek değil mi? Bunun karşısı­na hangi gerçeği koyabilirsin? Bolivar, izleniyor ve hasta; Ölüm gelip kesebilir solu­ğunu geceleyin. İyi düşün. Hasta ve ele geçmesi an meselesi bir insanın kesin olmayan başarısına karşı, kurban edilen altı in­san hayatı I

MONTSERRAT (üzüntülü) — Düşündüm… Ama bu bizim son şansımız…

RİCORDA (yıkık) — Ölmek, bence sorun değil. Ama böyle­ pisi pisine ölmek.

ÇÖMLEKÇİ — Yeter, kesin ikiniz de. Za­manımız geçiyor.

RİCARDO — Sus! (Kendi kendineymiş gibi) Benim de, benim de kulağımda İspanyollar tarafindan boğazlananların çığlıkları var. (Daha şiddetli, kesik kesik) Ben de, üzerimde İspanyolların aşağılamasını duyuyorum taş bir el gibi. Her yerde, evimde de. Ama annem yaşlı ve yal­nız. Ve o .kadar çok ağladı ki…

MONTSERRAT (çılgınca) — Bu son şans. Bu ışık sönerse, bu kıt’anın bir ucundan öbür ucuna dek mil­yonlarca insanın üzerine ebediyyen karanlık çökecektir. Bu şansı kullanmak gerek. Seçimimi yaptım ben.

ANNE (telâşlı) — Saat geliyor! Tanrım! Tan­rım! Uyanmıştır şimdi Pablito! Şimdi çığlık çığlığadır! (Montserrat’ya) Yalvarıyorum sa­na. Bak sütle dolu göğüslerim! Artık kalamam burda…

AKTÖR (ağlamaya hazır) — Bir şeyler yapma­lıyız. Bir şeyler yapın. Konuşun onunla.

TÜCCAR (kararlı) — Dinle bak! Zenginim ben! Bü­tün varımı yoğumu sana veririm. Servetimle, savaşa de­vam edebilirsin. Bolivar yakalansa da Sen, devam edersin. İspanyollara karşı bir sürü insan silâhlandırabilirsin. Tanıkların önünde söy­lüyorum sana bunu bak!

ÇÖMLEKÇİ — Kabul et! Haydi kabul, et! Bak zengin olacaksın! Gençsin! Sana ne başkalarından! Avrupaya gi­debilirsin! Bu servetle, hayatının efendisi olacaksın. Söz veriyor bak.

MONTSERRAT (basitçe) — Bolivar’ı ele vermeyi ka­bul etsem de, İspanyollar beni Sag bırakmazlar artık!

ÇÖMLEKÇİ— Öldürelim onu! Boğalım. O zaman konuşa­maz, böylece bizden de hiçbir şey isteyemezler! Yardım edin bana! Öldürmeliyiz onu!

TÜCCAR — Haklı. Öldürelim onu!

Montserrat’nın üzerine yürürler. Kısa bo­ğuşma. Tabureler devrilir.

AKTÖR – Hayır! Bizi mahvederler. Yapmayın!

Ricardo’da aynı şekilde araya girer. Bağırışmalar. Anne ve Elena birbirlerine sa­rılırlar ve korkuyla kavgayı izlerler.

MORALES (daha eşikte gözükür gözükmez, tehdit edici bir sesle) Susun! Kımıldamayın! (Çömlekçi’ye) Sen, bırak onu! (Çömlekçi Montserrat’dan ayrılır. Morales yavaş yavaş ilerler odaya.) N’oluyor? Pekala! Konuştu mu? Bir şey elde edebildiniz mi?

ÇÖMLEKÇİ — Henüz konuşmadı! Ama daha zaman var efendim. Her şeyi deniyoruz.

MORALES (kaba) -— Tamam. Ama öldürmeye kal­kışmayın onu! Bu kendimize ayırdığımız bir zevk! Anla­şıldı mı?

ÇÖMLEKÇİ – Anlaşıldı efendim.

MORALES — Acele edin! Çünkü saat geçiyor. Onu konuşturacak bir çare bulamadınız ha? Hayâl gücünüzü çalıştırın! insan bedeninde bir sürü hassas yerler var­dır! (Çıkar)

İZQUİERDO — Yeter, Morales!

MORALES — Şu aptallar, onu öldüreceklerdi de!

İZQUİERDO — Evet. Yeter… Artık sıra bizde.

ÇÖMLEKÇİ (telaşlanır) — Bayım, bir saat de­miştiniz.

İZQUİERDO (omuz silker) — Çok uzun. Yöntemimi eksiksiz olarak uygulamak istiyorum. (Sessizlik. Elena’ya bakar.) Aman Allah, şu küçük kıza bak hele! Bir içim şu Biraz önce, fark etmemişim demek! Adın ne senin.

ELENA (üzgün) — Elena.

İZOUİERDO — Güzel ad, Elena… E-le-na! Yerlisin, değil mi?

ELENA — Annem yerliydi.

İZQUİERDO — Aşk çocuğu… Onun için bu kadar güzelsin.

ELENA — Annem bir İspanyolun evinde hizmetçiydi. Adam ona tecavüz etmiş…

İZOUİERDO —Kaç yaşındasın, küçük çiçek?

ELENA — On sekiz.

İZOUİERDO — Bakire misin?

ELENA (başını yere eğer) —

İZOUİERDO (her zamanki alaycılığı ile) — Harika hazine! Seni ayrı tutacağım, Şu beşini kurşuna dizmek yeter. Bu gece, kadınım olacaksın… Hoşuna gider mi?..

ÇÖMLEKÇİ — Ama, Bayım, bir saat demişti­niz…

İZOUİERDO -— Kes sesini be. (Elena’ya) Bir şey demedin? Hoşuna gider mi ?

ELENA (yavaşça) — Diğerleriyle kurşuna dizilmek isterim,

İZOUİERDO (yalancıktan alıngan, neşeli) —. Yara­maz seni… Şu masumiyete bak (Montserrat’ya alayla) Ya sen, Bu gözler yumuşatmadı mı yüreğini? Bu ses, ruhuna dokunmadı mı? Ne kadar da taş kalplisin Montserrat!

MONTSERRAT (bıkkın) – Tek o açmadı ağzını…

İZOUİERDO — Bak hele! (Bir duruş. Daha bir dik­katle bakar kıza) Tanımadığın şu Bolivar için ölmeyi ister miydin Elena?

ELENA (çok solgun, ama kesinlikle) —Bolivar’ı kurtarmak gerek, Ne pahasına olursa olsun. Devrimcilerle birlikte, iki karde­şim var benim.

İZOUİERDO – Morales! Gitgide daha çok hoşuma gidiyor bu kız. (Moralese) Şunlara gelince, istediğinden başla.

ÇÖMLEKÇİ — Ama, adam belki de konuşacaktır.

ÎZQUİERDO- Gene mi sen! Haydi, Morales, şundan başla. Canımı sıkıyor… ÇÖMLEKÇİ — Beş çocuğum var  Bayım.

İZQUİERDO — Bak azizim, karından beş çocuk yap­tın diye ölümsüzlüğe hak kazandığını mı sanıyorsun? Biliyorsun ki yumuşatmak zorunda olduğun ben değilim. Hayatının şu adamın söyleyeceği bir sözcüğe bağlı. Ee öyleyse!

(Montserrat’ya) Montserrat, söylemiyor musun bîr şey? (Morales’e) Götür onu!

ÇÖMLEKÇİ -Ha­yır! Hayır! Yalvarırım! Dinleyin beni!

MORALES – Yürü

Bu sırada AKTÖR ağlamaya başlar. Çömlekçinin ulu­duğu duyulur. Sonra çığlıkları kaybolur. O zaman duvarın arkasında, trampetler çalar. Ağır ağır vurur trampetler, dört za­manlı bir vuruşla.

ANNE –  Komutan. Merhamet! Bırakın gideyim ben! Hiç değilse ben gideyim! İki küçük çocuğum var! Evde kapalı kaldılar!

İZOUİERDO — Kes sesini!

ANNE — Acıyın bana, n’olur? Yapayalnızlar! Merhamet lütfen.

İZQUİERDO (alayla) — Eee? Montserrat? Olanlara kayıtsız mı kalacaksın? Doğrusu kutlarım! Çelik gibi sinirlerin varmış!

MONTSERRAT (çabayla) — İzquierdo! Bir kez ol­sun, bağışlayıcı ol!

İZOUİERDO (sabit bakışlarla, Montserrat’ya bakar) — Bak hele! (Morales’e) Morales!

Duvarın arkasında trampet çalmışları hız­lanır. Birinci tutsağın kurşuna dizileceğinin çok yakın olduğunu haber vermekte­dirler.

MORALES — Buyrun?

İZOUİERDO (ağır ağır) — Morales, bu ka­dını en son kurşuna dizeceksin.

 

Trampet sesleri ve kurşun sesleri. Sessizlik.

 

İZQUİERDO — Eee, Montserrat, zavallı çömlekçi, ar­kasında beş yetim bırakıp gitti!.. Bir şey söylemeyecek misin? (Sessizlik) Pekâlâ! Morales! Devam edelim!

 

Morales kendilerine doğru ilerleyince geri geri çekilir ve bir­birlerine sarılırlar. Morales seçmekte ka­rarsız ve sıkıntıdadır. Hepsi yoğun duy­gularla ona bakarlar. O tüccarı işaret eder.

 

MORALES — Sen! Sıra senin! Hadi bakalım, ileri!

TÜCCAR — Niçin ben?

MORALES — Yürü dedim sana!

Askerlerden biri tüccara dipçikle vurur ve tüccar inler.

TÜCCAR (yıkkın) — Hayır! Olamaz bu! Olamaz!

İZQUİERDO — Kes sesini.

TÜCCAR — Olamaz diyorum size, olamazl Böyle ölemem ben! (Elleri hummalı çırpıntılarla kasılarak inleme­ye devam eder.)

İZQUİERDO — Montserrat! Ölmekten korkan bir in­san güzel bir şey değil! Sen de böyle düşünmüyor musun?

TÜCCAR — Ben her zaman sadık kalmışımdır Kra­la.

İZOUİERDO – İşitiyor musun Mont­serrat? İlginç bir durum. Ötekilerden daha bir dikkatle düşünmelisin tüccarın durumunu! (Tüccar’a) Benî değil, onu inandırman gerektiğini biliyorsun. Ben, anlıyorum seni, hem çok iyi anlıyorum. (Montserrat’ya) Söylemiyor musun bir şey? İyi bir tüccarın hayatı senin için pek önemli değil mi? (Tüccar’a) Kaderine küs. Üzgünüm. Öl­meden önce söyleyeceğin daha önemli bir şeyin var mı? Haydi, bir şeyler bulmaya çalış! Savun kendini!

TÜCCAR (kekeler) – Bayım…

İZQUİERDO — Daha yüksek sesle konuş! Seni din­liyoruz!

TÜCCAR (çabayla) — Bay Subay… Ben… Zenginim.

İZOUİERDO (şaşkın) — Eee?

TÜCCAR — Acaba… Şey… Bütün servetimi…

İZQUİERDO — İşitiyor musunuz? İşittiniz mi sîzler de? (Güler.) Hayatını servetine karşılık değişmeyi teklif ediyor bana… Kabul edin ki, insanın kafasına böyle bir fikir gelebilmesi için tüccar olması gerek. Dü­şündüm de.. Sana başka bir pazarlık teklif etmeye karar verdim. Karından söz ediyordun bana az önce… Çok güzelmiş ve seviyorsun onu, öyle değil mi?

TÜCCAR — Evet.

İZQUİERDO (gözlerini ayırmadan) – Pekâlâ! Haya­tını bağışlıyorum senin… Karını bana sunman şar­tıyla…

İZQUİERDO —- İyi anladın değil mi? Ya birkaç da­kika sonra kurşuna dizileceksin, ya da karın bu akşam benim yatağımda yatacak. Karar senin! Veriyor musun bana karını?

Duvarın arkasında trampetler ara ara yak­laşarak çalarlar. Tüccar, ürkek, bu sesleri dinler korkuyla.

İZOUİERDO (sert) — Veriyor musun Vermiyor musun? Karar vermen için üç saniyen var… (sessizlik) Veriyor musun?

TÜCCAR (bir solukta) — Evet…

Sessizlik.

İZOUİERDO (başını sallar ve alaysız) — Haydi baka­lım, Monserrat.(Montserrat’ya)İşte gördün. Adam nelerini feda ediyor. Onun için parmağını kımıldatmayacak mısın? Hayatı onurundan ve aşkından daha değerli! (Tüccara) Reddediyor. Kaderine küs!.. Korkma, Genç dulunu avutacak yakışıklı delikanlılar ek­sik olmaz. Rahat rahat ölmene bak sen.

TÜCCAR (isyan eder) — Hayvan! Rezil, it seni!

Birden lzquierdo’nun üzerine atılır, ama onu tutarlar. Sürükleyip götürürler tücca­rı. Uluyup durmaktadır. îzquierdo kımıltısız Montserrat’ya bakmaktadır. Trampetlerin daha hızlı çaldığı duyulur. Vuruşları yavaş yavaş yayılır, genişler. Herkes dinler. Montserrat çok solgundur Öne doğru eğilmiştir.

İZOUİERDO — Montserrat! Senin bir sözün kurta­rır bu insanı!

Montserrat, gözlerini kapar ve cevap ver­mez.

İZQUİERDO (bir duruştan sonra) — Merdiveni ini­yor… Duvarın köşesini dönüyor. (Bir duruş) Şimdi göz­lerini bağlıyorlardır… (Bir duruş) Haydi Montserrat, zavallı çömlekçi gibi onu da terk edecek misin ölüme? (Bir duruş) Müfrezenin karşısına götürülüyor… Asker­ler hazırlanıyor.

Aynı zamanda tüfek sesleri işitilir. Sonra tek bir kurşun sesi. Acı çekmemesi için kafatasına sıkılan son kurşun.

İZQUİERDO — Çok geç…

Anne ve AKTÖR inlerler. Trampetler susmuştur

İZGUİERDO — Şimdi sırası kimde(Sırasıyla tut­saklara bakar. Hepsi başlarını eğer.) Sen, Salcedo! Sıra senin!

AKTÖR (ağlar ve kekeler) — Niçin… be… ben?..

İZQUİERDO (acı bir alayla) — Alfabe sırasına göre belki de… Niçin en sona kalmak istiyorsun? Sonunda Montserrat’nın yumuşayacağını mı düşü­nüyorsun?

AKTÖR — Yalvarırım.

İZQUİERDO (kuru) — Bana ne yalvarıyorsun. Ona yalvar! Bak, ben senin profesyonel yeteneğine güveniyorum… Guayra’da, idam sehpasına çıkan Ascasio rolünü oynarken gerçekten duygulandırmıştın beni. Hayâlî bir ölüm karşısında, hayâlî bir kişiyi oynarken be­ni heyecanlandıran sen, ölümün kıyısında heralde ikna edebilirsin bu adamı.

AKTÖR (ağlar) — Öl., dür., meeyin.. be., be… ni… Lütfen.

İZQUİERDO — Onun yüreğini böyle yumuşatamazsın, peşinen söyleyeyim sana.

Sessizlik. aktör ağlar, başı eğiktir.

İZQUİERDO — Ger­çek göz yaşları! Ascasio, o da, ağlıyordu. O da gerçek gözyaşları döküyordu. Hem de bayağı bir dekor önün­de, fenerlerin arasında bir sahne üzerinde… Ve beni öylesine sarmıştı ki bu oyun, ağlayan sen miydin, yoksa Ascasio’muydu bilmiyordum. Ama hayır! Hayır! Onun ıs­tırabı, senin gözyaşlarındı… Ne büyük bir sanatçısın sen Salcedo. Sana güveniyorum.

AKTÖR, elimden gelmez anlamına işa­retler yapar. İzquierdo kaşlarını çatar ve kaba bir tonla:

İZOUİERDO — Ascasio’nun son tiradını söylemeni istiyorum, duydun mu? Hani düşmanla­rına sesleniyor ya!

AKTÖR (yumuşak başlı) —«Sizden, Castillans, nefret etmiyorum sîzden! Zira, Tanrı çağırıyor beni ve ben, yüreğim tüm kirlerden arınmış olarak gitmeliyim ona! Nefret etmiyorum sizden! Nefret etmek istemiyorum, çünkü Kurtarıcı, kendisi nasıl bağışladıysa, bizim de ba­ğışlamamızı buyuruyor! Sizi lanetlememek ve ruhunu sü­kûn içinde tutabilmek gücümü, Tanrıya olan sonsuz sev­gimden alıyorum. Ah! Hayatımda bunun kadar acı bir kavgaya girmemiştim! İşte gün geldi saat çaldı!

İZOUİERDO (birdenbire keser) — Yeter! (Askerle­re) Şahane değil mi? Ölmek üzere olan bu adam. Tanrı­ya inanıyor ve cellatlarını bağışlıyor! (Salcedo’ya) Ne kadar güzel oynadın, Salcedo!

AKTÖR (isyan eder) — Rezil! Rezil herif seni! Sırtlan yürekli, pis herif seni!..

PEDER CORONİL (AKTÖRe) — Tanrı, cel­latlarını yalnız bağışlamayı değil, aynı zamanda sevmeyi de emreder!

AKTÖR — Aziz Peder, koruyun beni…

PEDER CORONİL — Bu adam itiraf etmezse eğer öleceksin.

AKTÖR — Ama suçsuzum ben!

PEDER CORONİL — Suçsuz kim var ki!

AKTÖR — Hayır Aziz Peder! Hayır! Bizi katleden bu adamın yanını tutuyorsunuz siz! Adalet ve sevgi dolu Tanrı adına göreviniz bizi savunmaktır! Savunun bizi! Altı insanın hayatıyla oynayarak Tanrıyla alay ediliyor burada. (İzquierdo’yu göstererek)

PEDER CORONİL (hakarete uğramış) — Yeter! (Bir duruş. Sonra daha sakin bir tonla) Cevap ver bana : Hiristiyansın değil mi?

AKTÖR- Evet, Aziz Peder.

PEDER CORONİL (söiünü keser) —Bir hıristiyan aynı zamanda Tanrının askeridir! (bir duruş) Sen Salcedo, hıristiyan olarak, bu alın yazısına yalnız bo­yun eğmek değil, ondan dolayı sevinç de duymalısın!

AKTÖR (iyice korkmuş) —. Aziz Peder!

İZQUİERDO (eğlenerek) — Gördün mü bak, Salce­do! Mantık işte bu!

PEDER CORONİL (kızmış) — Yeter, İzguierdo!

İZQUİERDO (birdenbire ciddileşir) — Evet, yeter. Madem ki Tanrı kendi iradesini göstermedi, benim araya girmemin zamanıdır. (Montserrat’ya) Haydi bakalım, Montserrat! Bir sözcük, senin bir sözcüğünle, dramatik sanata, en iyi oyuncularından birisini bahşedeceksin.  Ne dersin ha? (Montserrat’ya) Ko­nuşmuyorsun öyle mi? Suskunlukların ne kadar da ölüm­cül!

.

AKTÖR, Peder Coronil’in kolunu bıra­kır. Sertleşir, elini alnına götürür. Sonra kendiliğinden sahnenin ortasına gelir.

 

AKTÖR (karışık bir umutla cesaretlenmiş, kuru tekdüze bir sesle) — «Ey ölüm! İşte zaferin! Bu akşam, örtecek benî kanatların. Yirmi savaşta dokunup geçtin bana, ama şimdi sen, taa böğrümdesin. (Selam verir ve arkasında Morales, uygun adımla çıkarlar).

İZQUİERDO (Montserrat’yı kollarından yakalar ve onu sahnenin ortasına, çeker. Orada, ensesinden yakala­yarak onu dışarı bakmak zorunda bırakır) Montserrat. Daha zaman geçmedi.! Henüz dönmediler duvarın kö­şesini, ama bak, taa dipte, kaldırımların üzerinde, bak, kıvrılmış ve sapsarı; çömlekçi ve yanında büyük Salaş İna. Onları oraya sürüklediler! Salaş İna! Hani mutlu ola­nı! Hani hiç eksiği olmayanı! Görüyor musun onu, süzgece dönmüş göğsüyle!

MONTSERRAT (kurtulmak isteyerek) — Bırak beni!

lzquierdo kızgınlıkla onu tokatlamak için kaldırır elini. Ama trampetler kuvvetle ça­lar ve manganın boşalan tüfek sesi elini tam havada yakalar. Elini salar aşağı ve omuzlarını silker. Tek ve son kurşun sesi işitilir, İzguerdo sahneyi arşınlamaya başlar. Peder Coronil girdiğinde o çok de­rinlere dalmış gibidir.

 

İZQUİERDO – (Moralese) Nasıl öldü? Ağlayıp sızlayarak mı? Vurdumduymaz mı? Umutsuz mu?..

MORALES— Soyluca öldü, Bir Aktör gibi.  Çok sakindi,

İZQUİERDO — Mükemmel! Demek Ascasio rolünde ölmeyi seçti! Peki!  Devam. Sıra kimde?

ELENA (İzquierdo’ya doğru ilerler) — Bende!

İZQUİERDö — Sen de mi? Hayır güzelim hayır! Daha önce söyledim sana : Seni bu gece yatağımda öldürece­ğim ben!.. Aşktan! Topçu alayının ta sonundan duyula­cak inlemelerin! Morales! (Elenayı österir) Al şunu benim barakaya götür.

PEDER CORONİL — Bir dakika!

İZQUİERDO – Ne oldu, Aziz Peder?

PEDER CORONİL – Bu kıza bunu yapamazsın. Bu kız, Mont- serrat’ya Bolivar’ın saklandığı yeri itiraf ettirmek için buradadır. Onunla ben ilgilenirim. Doğru yola gelmesini sağlayacağımı düşünüyorum.

İZOUİERDO (alaycı) — Bir çeliği yumuşatacak ka­dar güzel olduğu bir gerçek. Aziz Peder! Ağzınızın tadını biliyorsunuz!

PEDER CORONİI-  İzguierdo, Şeytanın aldatıcı sesine çabuk bırakıyorsun kendini!

İZOUİERDO (aynı oyun) — Ah! Gayet tabii! Şeyta­nın aldatıcı sesi…Peki aziz peder. Dediğiniz gibi olsun. Kızın acısını Monserraya göstermeye devam edelim. Sonrasında da siz onu doğru yola sokarsınız zaten. (Ricardo’yu işaret eder, o da kendiliğinden kapıya doğru yönelir) Pekâlâ, küçük bey, bir şey söyle­yecek misin? Dostumuz Monserrat’ı yumuşatmayı denemeden kendini kurşuna mı dizdireceksin yoksa? (Ricardo, inatla başı aşağıda durur) Söyle bakalım hele, adın ne senin?

RİCARDO — Ricardo.

İZOUİERDO — Cesursun, Ricardo! Severim cesareti. Haydi konuş baka­lım!

RİCARDO- Bolivar Öcümüzü alacaktır.

İZQUİERDO – Sen bir çu­kur dibinde çürüdükten sonra öcün alınsa ne yazar? Hem sonra, Bolivar’ın senin öcünü alacağından emin misin?

RİCARDO — Evet.

İZQUİERDO – Bunu sana Montserrat mı söyledi?

RİCARDO — Evet.

İzguardo – Peki sana Bolivar’ın İngilizlerle birleşip, Avrupaya kaçacağını da söyledi mi?

RİCARDO – Öyle bir şey yapmaz o.

İZQUİERDO — Aptal! Hayatını boş yere heba ediyorsun.

RİCARDO (donuk) — Babamı ben çocukken.. İspanyollar öldürdü.

İZGUARDO– Kendini bugün aptalca kurşunlatmak istemen bu yüzden mi? Anlaşıldı. Seansı uzatmakta anlam yok. Madem ki, Bolivar’ın amacına ulaşacağı gibi bir umut için kendini ölüme bırakıyorsun, mesele yok! Sen, hiç değilse niçin öldüğünü biliyorsun! Ya bunlar. Morales! Götür bakalım şu kahramanı!

Askerler Ricardo’yu sararlar. Trampetler daha hızlı vurur. Eşiği aşarken Ricardo Montserrat’ya döner ve basit bir ifadey­le:

RİCARDO– Seninle beraberim.

Kapı Morales’in arkasından kapanır.

MONTSERRAT – Durdurun, dur­durun bu cinayetleri! Devam edemez böyle! İzquierdo! Her yanın kana bulandı! Ölümün korkunç olacak.

İZQUİERDO (soğuk) — Şenin bir sözünle, Ricardo geri gelebilir. Beni şaşırtan şey, şu Montserrat; ilk üç tutsak için kılını bile kıpırdatmadın, ama Ricardo için bakıyorum da birdenbire bana yalvarmaya, bana hakaret etmeye başladın..Neden?

MONTSERRAT- O daha genç İzguierdo! Daha ne yaşadı ki! Bağışla onu!

İZQUİERDO — Gitgide daha bir şaşırtıyorsun beni! Yoksa hayatını bir davaya adamış olması mı seni harekete geçirdi?

MONTSERRAT — İzquierdo, daha çocuk o!

İZOUİERDO —. Orası öyle. Sen Ricardo’yu kurtarmak istiyorsun çünkü, diyorsun ki arkadaşları arasında en çok onun da­ha birçok yıllar… Yaşama umudu var. Aynı şekilde Bolivarı da, bu memleketi kurtarma umudu olduğu için korumak istiyorsun. Umut! Hep umut! Bundan başka bir şey yok kafanda! (Manganın boşalan silâh sesleri duyulur. Sonra, tek bir silâh sesi. Montserrat, yum­ruklan sıkılı, başını yere eğer) Eee, şu gürültüden sonra hâlâ var mı umudun?(sessizlik) Ne yaptı?

MORALES — Cesaretle öldü. Gözünü bağlatmayı is­temedi. Ateş emrini vereceğim anda «yaşa­sın» diye bağırdı, «yaşasın bilmem ne.» Hiç kimse anla­madı. Ama her halde : «yasasın özgürlük gibi bir şeydi.

 

İZOUİERDO -Yaşasın bilmem ne ha. Eğlendiriyorsun beni Morales! İyi. İyi. (Montserrat’ya) Memnun mu­sun? Sevgili Ricardo’n Bolivar’cılara lâyık bir şekilde öl­dü.. Şimdi de sıra, şu ka­dının! Ve unutma ki iki yavrusu var. Senin değer ölçünle tüm şanslar bu çocukların! (Anne’ye) Kadın! Hazırlan! Saatin geldi!

ANNE – Hayır! Hayır! Bırakın gideyim ben! Merhamet! İki küçük yavrum var! Evde kapalı kaldılar! Onlar için ölmek gerekseydi sevinçle kabullenirdim, yemin ederim size sevinçle… (ağlar).

İZOUİERDO – Deli kadın! Bana değil, ona yalvar! Niçin bana yalvarıyorsun?

ANNE (Montserrat’ya doğru gider) — Anlamalısın! İki küçük çocuğun hayatı tüm fedakârlıkları haketmez mi? Yapayalnızlar! Böyle ölüme terk edemezsin, on­ları! Kendimi savunmuyorum ama onları. Dinle beni! Bak bana! Gör göz yaşlarımı! Bir erkek yüreği bir annenin umutsuzluğu önünde kaska­tı kalabilir mi? Hem, çocuklarını korkunç bir can çekiş­meye terk ettiğini bilerek ölen bir annenin! Kollarına bir çocuk almadın mı hiç? Küçücük bir çocuk yüreğini sız­latmadı mı hiç? Ah! Görseydin yavrularımı yumuşardın sen de.! Pırıl pırıl, canlı… (Montserrat’ya yaklaşmıştır. Büyük bir tatlılıkla, yumuşaklıkla yalvarır) Şimdi en kü­çüğünü emzirmek saati. Beşiğinde ağlamaya başlamıştır bile. Bak göğüslerime. Küçücük kollarını oynatarak beni çağırmaktadır! Ve ben şuracıktayım, göğsümü şişiren tüm sütümle! Söyle, çocuğunu emziren bir ana öldürülebilir mi?

MONTSERRAT(elini kaldırır) — İzquîerdo! Issız bir ev, yoldan beş yüz metre içerde. Bu yol…

ELENA (bir çığlıkla) —- Hayır! Susun! Kendinize gelin! Artık alçak olacak zaman değil! Bizimkilerden dördünü kurban etti­niz şimdiye dek! Artık çok geç. Susun!

PEDER CORONİL- Köpek! Götürün şunu! Çabuk olun! (İzquierdo’ya) Görüyorum ki onu biraz ön­ce kurşuna dizdirmek daha iyi olacakmış! Senin hatan! Haydi!

Askerler Elena’nın üzerine atılır ve sürük­lerler. Elena, îzquierdo’nun önünden ge­çerken, îzquierdo kıza kıvılcımlı gözlerle bakar ve zorla kollarına alarak dudakla­rından öper. Ancak çırpınabilmektedir Elena. Tekrar bırakır îzquierdo. Peder Coronil, askerlere «acele edin» gibilerinden bir işaret yapar. Odanın öteki ucunda Montserrat yeniden dikleşir. Kendini top­ladığı anlaşılır. Elena kapıdan çıkarken trampetler daha hızlı çalarlar. Anne İz.quierdo’ya doğru atı­lır.

ANNE — Hayır! Hayır! Durdurun! Öldürmeyin onu! Konuşacak! (Peder Coronil’e) İyi bir insan bu adam! Gö­receksiniz, konuşacak! (İzquierdö’ya) istediğiniz her şeyi söyleyecek! Her şeyi! Bekleyin biraz! (Montserrat’ya) Konuşacaksın değil mi? Elena’yı öldürmelerini istemiyor­sun değil mi? Beklemelerini söyle onlara! Yalvarırım sa­na! (Trampetler daha hızlı çalar Anne İzguierdo’ya döner) Askerlere beklemelerini söyleyebilirsiniz! Beklesinler biraz! Ne kadar zalimsiniz, erkekler! Öldürmek ne ka­dar da kolay sizin için! Bilmiyorsunuz! Bilmiyorsunuz!

İZQUİERDO (Montserrat’ya) — Montserrat! Konu­şursan… Hayatın bağışlanacak! Tek kelime söyle! Elini kaldır, bizzat ben durduracağım cezaları! Bolivar’ın da hayatı bağışlanacak! Konuşsana, konuş diyorum aptal! Bir şey söyle!

Manga!nın boşalan silâh sesleri. Trampet­ler kesilir. İzquierdo, Montserrat’ya şid­detli bir tokat atar. Sonra onu bırakır ve yeniden sahnenin ortasına gelir.

ANNE (umutsuzluktan çılgına dönmüş) — Lanet! Lanet olsun! Hepinizi lanetliyorum! Çocuk katilleri! Alçaklar! Alçaklar.

İZOUİERDO (kızgınlıktan çılgına dönmüş) — Kaldı­rın şu deli kadını! Götürün onu! Çabuk olun! (Montserrat’ya) Artık seni yumuşatamayacak değil mi? Zaman kaybetmek anlamsız! Bitti bu iş! (Askerler) Çabuk olun ve çıkın hepiniz dışarı, hepiniz, hepiniz!

ANNE (askerlere karşı koyar) — Hayır! Hayır! İstemiyorum! Öldürmeyin beni! Öldürmeyin! İki yavrum var! İki küçücük yavrum! Hayır! İstemiyorum!(Çıkarlar).

İZOUİERDO (bir zaman sonra) Gerçekten böylesine güvenin var mı Bolivar’a? Hem gerçekten, bir­kaç milyon yarı vahşi yerli ve bitli zenci için özgür­lüğün bu denli önemli olduğuna inanıyor musun? İşte ol­du bitti! Öldürülmüş altı suçsuz insan! MONTSERRAT -. İnsan sevdiği bir halkın, ıstırap çeken bir halkın bağımsızlığı için hayatından fazlasını da fe­da edebilir…

İZQUİERDO — Örneğin, subaylık onurunu.

MONTSERRAT — Evet. Hayatından ve onurundan da fazlasını…

İZQUİERDO —Birazdan Morales’i çağıracağım, yeniden altı tutsak getirmesi için!

MONTSERRAT (birden sıçrar, sonra boğuntuyla) — Niçin? Her şeyin bittiğini biliyorsun? Benim her şeyi verdiğimi biliyorsun! Bundan sonra hiçbir şe­yin bana boyun eğdirmeyeceğini biliyorsun! Bu yeni ci­nayetler ne işe yarayacak İzguardo.

İZQUİERDO (bir gülüşle) — Bunu asıl senin düşün­men gerek… Onları bir bağım­sızlık umuduna kurban ettin, basit bîr olasılık adına! Bu­nu canavarca bulmuyor musun?

MONTSERRAT (isyan eder)— Delisin sen!

İZOUİERDO (eğlenmektedir) — Yok canım! Haka­ret etmeyi bırak şimdi bana. Eğer milyonlarca Venezüellalının çıkarı her şeyden önce geliyorsa, haklısın. Yurttaşlarından altısının hayatı onlar için feda edilmeliydi. Ama Bolivar hasta; bu gece bile sıtmadan ölebilir. Bolivar Puebla’ya yetişse ve adamlarını yeniden örgütlese bile; bizi yenemez. Kumar oynuyorsun Monserra. Büyük bir kumar.

MONTSERRAT — Biliyorum bütün bunları, İzquierdo. Fakat, Her ne pahasına olursa olsun bir umut varsa bunu korumak gerek!

İZGUARDO – Anlamıyorum. Seninki de ne umutmuş!

MONTSERRAT (kızgın) — Bu denli cani olabilmek için bu kadar kini nereden biriktirdin acaba? Yapma bunu!!Yapma.

İZQUİERDO (ona yaklaşır ve sertçe) — Bu yeni tutsaklar da sana itiraf ettiremezlerse eğer, bir altı kişi daha getirteceğim. Daha sonra bir altı daha! Bir altı daha! Gene, bir daha! Taa sen konuşana dek

MONTSERRAT (soluk soluğa) — Yapamam, yapa­mam, yapmayacağım…

İZQUİERDO — Silâhlı mı?

MONTSERRAT (ezilmiş) — Evet.

İZQUİERDO (aynı oyun) — Yalnız mı?

MONTSERRAT – Yanında üç yerli var.

İZOUİERDO — Tüfekleri var mı?

MONTSERRAT — Evet.

İZOUİERDO (kafasını sallar, sonra) — Söyle bana… Issız bir evden söz etmiştin…

MONTSERRAT (tereddüt eder) — Evet.

İZQUİERDO — Ağaçlar var mı?.. Çalılık mı? Haa? Yahut çıplak bir arazi mi?          ‘

MONTSERRAT (istemeye istemeye) — … Çıplak bir arazi…

İZQUİERDO – Çıplak bir arazi, güzel… Ve bu, bir yoldan beş yüz metre içerde bulunuyor. Hangi yol? Her halde, Tolulak yoludur ha?

İZQUİERDO — Haydi söyle, hangi yol? Niçin susu­yorsun şimdi? Çok söyledin ama yeterince değil! Haa? Hangi yol? (daha acele) Morales’i duyuyorum. Geliyor. Çabuk ol yoksa çok geç olacak. Buraya getirile­cek kişiler, sağ çıkamazlar buradan…

MORALES (girer, bağırır) – İzguardo, Bolivar Santa – Monica’yı geçti.

İZOUİERDO (onun üzerine yürür ve omuzlarından yakalar) Ne Diyorsun?

MORALES — Öğleyin, Riero ve süvarileri, bir şans eseri, şu hayvan oğlu hayvanın Bolivar’ı sakladığı çiftliği bulmuşlar. Ama Bolivar bir saat önce kaçmış. Riero, peşine düşmüş ve ona Santa-Monica yolunda yetişmiş Ama… Riero ölmüş! Adamları da! Hep şu köpek leşinin yüzünden!

İZGUARDO– Boş ver şimdi onu. Devam et.

MORALES – Bolivar’ın yirmi kişilik silâhlı bir muhafız kıtası varmış. Pueblalı kılavuz çoban­lar. Piç köpek! Eğer bu sabah!

İZQUİERDO (Montseırat’ya, ona dönmeden ve alçak bir sesle) Tebrikler… Sevincini yaşamaya bak hemen… Öyle uzun süre sevinemeyeceksin…

MONTSERRAT (coşarak) — Boş yere umutsuzluğa düşürmeye çalışıyorsun beni. Daha şimdiden, Bolivar’ın girişine sevinçlerini haykıran Pueblalı partizanların hay­kırışlarını duyuyorum. Alkışlıyorlar onu. Bayraklar ve çi­çekler görüyorum pencerelerde! Umut yüceliyorl Bütün erkekler silâhlarını sallıyorlar! Sevinç çığlıklarını duyu­yorum! Bütün çanlar çalıyor! Tüm kadınlar haykırıyor sevinçlerini!

İZOUİERDO (kapı küt diye açılırken) — Her şey bit­ti Montserrat!

MONTSERRAT (bir çığlıkla) -— Hayır! Her şey daha yeni baş­lıyor… (Kapıya doğru iler, Morales arkasındadır. Döner ve İzgardoya) Bir Umut İzguardo… Sana bir umut gerekli… Çıkarlar.

 

 

                                PERDE

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı