DramaturgilerSahne

DRAMATURGİLER

 

 

  SIĞINTILAR

Yazan             : Slawomir MROZEK

Dramaturgi   : Mehmet Sabri ŞENOL

 

Gri, kirli, yıkık dökük, geniş lekeli duvarlar. Tavandan çıplak, basit bir ampul sarkıyor. Işıklandırma dipte, sag duvarda bir kapı (sol, sag tanımları salona göredir), pencere yok. Sol ve sag duvarlar boyunca, salona yakin, iki demir karyola. Sağda bulunan yatağın üstündeki tahta portmantoda, çiviye bir palto asili. Dipteki duvarda, solda, duvar uzunluğunun bir ceyrek kadar uzaklığında eski bir lavabo. Lavabonun porseleni eski, catlak ve sararmış, üstünde pirinç bir musluk, musluğun üstünde adi bir raf. Iki tuvalet gereci, biri pek ucuz, ikincisi daha şık türden. Raf. Üstünde, civiye asılı, oldukca büyük ama kalitesi kötü bir ayna. Dipte, sag duvara daha yakin, yırtık pırtık eski bir paravan. Dip duvarda boylu boyunca, türlü capta bonular ve elektrik kabloları odayı boydan boya gecmektedir. Odanın ortasında, ampulün altında, gazete kağıdi kaplı bir masa. Masada iki kirli tabak, iki kasık, iki plastik maşrapa, acilmıs iki konserve kutusu, boş bir bira iyesi, bir cay paketi. iki izmarit. Masanin iki yanında iki iskemle. Soldaki iskemlede acik gri bir pantolon. Arkalığında kumlu kumastan bir ceket ve bir ipek fular. Iskemlenin altinda bir cift ayakkabi. Soldaki karyolaya, tıraşsız, röpdosambrlı bir adam uzanmıştır. Corapli ayakları salona doğrudur. Otuz yaslarında, zayıf biridir. Saclar hafifce açılmıştır. Siyah bir gozlük takmıstır. Bir kitap okur. Sagdaki karyolanın üstünde, cok acik renkli pelüs kumastan bir oyuncak kopek. XX Girer. Sırtında, bazı ülke ya da bazi bolgelerde koylülerin pazar günleri giydikleri türden, kalin şayak dokunmadan, modasi gecmis siyah bir elbise, beyaz gomlek, cirtlak renkli bir kravat, ayaklarda ise cok sivri uçlu ve ozenle cilalanmış pabuclar. Sinekkaydı traslıdır. Saçları çalı gibi sıktır. Her ikisi de asagi yukarı ayni yaslardadir. Bir süre, yataga uzanmıs olan ilki, AA okur, ikincisi XX bir sure onu seyrettikten sonra söze girer.XX, oyunun oynandığı bölgenin yerel diyalekti ile konuşur.

 

XX: Bız geldım.

 

(AA istifini bozmaz. Bir sessizlik. XX daha yüksek yineler)

 

Bız geldım, dedıg.

 

AA: (Okumasını kesmeden) Ben geldim denir.

 

XX: Bi cıgaran var?

 

(AA okumayı bırakmadan yastigının altını karıstırır ve bir paket sigara Cikararak XX’e uzatır. Beriki kalkar, topallayarak yataga yaklasir. Bir sigara allr. AA okumayu sürdümektedir. XX sigarayi cebine indirir ve bir ikincisini alır. Bir anlik duraklamadan sonra gene ayu seyi yapar, İkinci sigarayi da cebine koyarak üçüncüsünü alır, dudaklarına götürür.

 

Tamam aldım

 

AA: (AA hala kitabına dalmış olarak, sigara paketini oylece uzatmış durmaktadir, bir ara)

 

Ver şunu.

 

(XX cebinden bir sigara cıkararak pakete koyar, doner ve giyinir. AA kolunu uzatmis, paketi hala oyle tutmakta ve okumasini sürdürmektedir.)

 

Ver Şunu, dedim

 

XX: Verdim ya!

 

AA: Üç tane aldın.

 

XX ikinci sigarayı da cebinden cıkarar ve pakete koyar. AA okutmayi sürdürür. Paketi gene yastığının altuna koyar. XX odanin ortasındaki eski yerine gelir. Cebinden bir kibrit kutusu cıkarır, acar, bir kibrit alır ve tam sürtecekken duralar. AA’ya dogru bakar. Onun hala okumakta oldugunu gorünce, kibriti kutusuna koyar ve kutuyu sag cebine indirir. Ceketin asılı bulunduğu iskemleye yönelir. Ceplerini yoklar, kibriti bulur ve alır. Sigarasını yakar ve kibrit kutusunu sol cebine indirir. XX gene kendi iskemlesine, aynı şekilde oturur. Belli bir hazla derin bir nefes çeker. Baldırlarını kaşır, gomleğinin yakasını çözer, kravatını gevşetir, ayakkabılarını cikarır. Corapları büyük deliklerle  süslenmiştir. Parlak ayakkabılarına, üstündeki görünmez tozları yok etmek istercesine, üfler. Sonra onları, büyük bir ozenle iskemlenin yanına koyar. Hazla ayaklarinı uzatır ve parmaklarını oynatır. Bir sessizlik.)

 

XX: Alişveriş merkezindeydim.

 

AA: (Okumayı bırakmadan) Eeee?

 

XX: Heç… Kalabalıkti. (Sessizlik) Bi bira içtim.

 

AA: (Inansız) Sen mi?

 

XX: He ya. (Ara) Hatta iki bira. (Duraklama) Restoranda.

 

AA: Ya!

 

XX: Kitapçilar vardı.

 

AA: Ne olmus varsa?

 

XX: Heç… Herkes kitap satın alidi.

 

AA: Hı

 

XX: Ben almadım. Dedim kitap okumak neye yarar.

 

AA: Değil mi?

 

XX: Gasteler vardi.

 

AA: A!

 

XX: Gasteler… Dergiler de…

 

AA: Bak sen!

 

XX: İnsanlar, gasteleri, dergileri karıştıridilar. Ohidilar onlari… Ama, ben ohumadım. dedim gaste ohumak neye yarar..

 

AA: Doğru.

 

XX: Durdum ele rafların yanında.

 

Ara

 

XX : Bi tene de gişe vardi.

 

(Ara, AA oralı olmaz)

 

Gişe vardi dedim.

 

AA: Ne?

 

XX: Gişeee.. Hani bilet satilar ya.

 

AA: Bilet mi? Ne bileti?

 

XX: Tiyatro. Gişeden bilet alilardı..Tiyatro Bileti.

 

(AA bir beğeni ıslığı calar)

 

Ama ben, almadım. Dedim tiyatroyu ne yapayım. Ele durdum afişlerin yanında.

 

AA: Akıllılık etmişsin.

 

XX: Sora dedim, gideyim metroda bir tur atayım.

 

AA: Niye?

 

XX: Çümki bedava. Bizim memlekette, istasyona biletle girili. Ama bunlarda belaş, ahmak bunlar

 

AA: (Dalgın) Kimler?

 

XX: Bunlar lo. Gavurlar. Neyse, perona girdim

 

AA: Eee, sonra?

 

XX: Heç… Raylar… Bir de; esiyordu.

 

AA: Ne esiyordu?

 

XX: Ruzgar. O zaman dedim, eve doneyim. Ruzgar… Raylar… Tam gidecam, bir de ne göreyim?

 

AA: Bir tren?

 

XX: Nerden bıldın?

 

(Ara)

 

Aynen. Bir tren. Elektrikli. Elektriği var ya, sessiz geli. Bızım memlekette buharlı lokomotifler var… Burada, hepsi elektrikli… Bu, onlara cok ceyran harcatıyor mu?

 

AA: Hayır

 

XX: Tren, içinde bin türlü insan…Çoğu da başka başka ülkelerden geliler. Ben kipirdamiyam. Yalnız, bir cığara yahtım.

 

AA: Biri mi ikram etti?

 

XX: Yoo..kendimin…Vardi. Dehşet bir tren. Ama ben kıpırdamıyorum. icimden, ‘Buraya, gel oglum, buraya diyorum. “Daha uzağa gidemezsin, burası son istasyon…’ Yaklaşti, yaklaşti, ta ki…

 

AA: Duruncaya kadar.

 

XX: Nereden bildin? (Ara) Adam akıllı durdu. O zaman, dedim, “Görisen? Ben sahan daha uzağa gidemezsin dememiş miydim!

 

AA: (Okuduğu kitabın sayfasını cevirerek) Peki, o ne yapti?

 

XX: Heç, kipirdamadi artik.

 

AA: Bu kadar mi?

 

XX: Yolcular bir bir inmeye başladilar. Ellerinde bavullar. Çantalar. Tabii, ben kıpırdamıyorum. Rahatça cigaramı içiyorum. Ötekiler iniyor. Hatta bi tene de Japon vardi, şişkonun teki… Buralı değil herhalde.

 

AA: Herhalde.(Güler)

 

XX: Görür görmez, “Ben de öyle,’ dedim kendime. Amaaan, beni ne ilgilendirir! Neyse, bozmuyorum istifimi, cigaramı ıiçiyorum. Ne yani, hakkim degil mi?

 

AA: Hiç kuşkusuz

 

XX: Hakkim bu benim. Neyse , dedim, cigaramı  bitirir giderim. Herkes inmişti. Tam izmaritimi atacaktım ki, pencereden bir karı sarktı, bağırdi: ‘Hamal!”

 

AA: Ne dediğini anladın mi kadının?

 

XX: Ben mi? Yoo… Ama hamal anladi ve hemen karıya doğru koştu. Allah seni inandırsın bir sac vardi karida, ta buraya kadar. Artist herhalde. O zaman dedim, biraz bekleyeyim de insin şu kari.

 

AA: Sonra?

 

XX: (Zafer kazanmışcasına) İndi karı.

 

AA: Şansin varmış.

 

(Uzun sessizlik)

 

Bu kadarcık miydi?

 

(XX güler)

 

Neye güldün?

 

(XX gülmeyi sürdürür)

 

Ne var bunda bu kadar gülecek?

 

XX: Karinin arkasından gidiyorum ulan!

 

(AA ilk kez, kitabından başını kaldırıp XXe bakar)

 

AA: Ne!

 

XX: (Güler) Yaa.

 

AA: Kes şu muhabbetii!

 

XX: Pisman olursun… Aramızda neler geçtiğini bir bilsen.

 

AA: Nerede?

 

XX: Tuvalette. Lüks sınıfa hem de…

 

AA: Ama parayladır orası.

 

XX: Ne olmus. Karı bastı parayı. Hem benim icin, hem kendisi için.

 

(AA kitabı kapatır.)

 

Daha istiyordu, ama benim iştahım kalmamışti.

 

(AA gözlüklerini cıkarar ve ropdöşambrının cebine koyar. Yana doner ve dirseğine dayanıp XX’e bakar.)

 

AA: Peki sonra?

 

XX: Hiç.

 

AA: Nasıl hiç?

 

XX: Hiç. Artık kari benim icin bir şey yazmıyor dedim ya. O hala istiyordu, ama benim nefsim sönmüştü

 

AA: Anladık, sonra?

 

XX: Sonra mi? Sonra gittim.

 

AA: Ya o?

 

XX: O da gitti.

 

AA: Adresini almadın mı?

 

XX: Yoo! Ha..Adresini vermek istedi. Ama ben icimden, neye yararar, dedim… Hem verse de kaybederdim.

 

AA: Ama o istiyordu değil mi adresini almanı!

 

XX: Tabii canım, ısrar etti. (Ara) Sonra bir general geldi onu karşılamaya. Kocası heralde.

 

AA: Vaay!

 

(Yastığının altındaki sigara paketini alır, bir sigara çıkarır, ropdösambrının cebinde kibrit arar; kalkar, ceketinin asılı olduğu iskemleye gelir. Ceplerini karıştırır, bulamaz.)

 

XX: Ataş?

 

(AA ona yaklaşır, XX ceketinin sol cebinden kibrit kutusunu cıkanr ve uzatır. Iskemleye oturur. Derin bir nefes çeker.)

 

AA: Bu işin nasıl oldugunu öğrenmek ister misin?

 

XX: Sana anlattım ya!

 

AA: Hayır efendim, hayır. Sana, bu işin gerçekte nasıl olup bittigini ögrenmek istiyor musun, diye soruyorum.

 

XX: Benden daha iyi biliyorsan…

 

AA: Elbette senden daha iyi biliyorum. Baştan başlayalım. Bir alışveriş merkezine gittiğin gerçek, ama doğru oraya gitmedin. Bu sabah kalktığında, traş olmak üzere aynanın karşısına geçtiginde, hiç de oraya gitmeye niyetli degildin. Pazar günü için ayırdığın elbiseni ve sivri pabuçlarını giydiğinde de… Seni topallattığı halde neden hala bu ayakkabıları giyersin diye hep düşünmüşümdür. Şu sivri pabuçlarının o koca köylü ayaklarını gizlediğine gercekten inanıyor musun?

 

XX: (sinirlenir) Bu ayakkabılar kaçadır biliyor musun?

 

AA: Kaça olursa olsun. Neyse, nereye gittin? Sokağa. Herkes sokağa çıkmakta özgürdür. Ama o bakışlar… Bir kilometre uzaktan kim olduğun anlaşılır. Evet, gezinmek hakkındır ama sana bakmak da onların hakki… Ve o sığıntı suratını görmeleri.. Cünkü sen bizim halkımızdansın. Kemiklerin ve kanın o halka ait. Bu yüzden hemen fark edilirsin. Biliyor musun, bizim ideologlarımız için bulunmaz bir nimetsin aslında. Tam bir prototip. Ola ki bundan haberin olmasa bile!.. Sen bizim vatanseverlerimiz icin de aziz bir örneksin. Hatta ulusal kahramanlarımızın alter-egosu; mübarek şehidimiz, efendimizsin!

 

XX: Küfür etme ulan? Yeter. Bana ne dersen de siklemem ama dine hakaret etmene izin vermem.

 

AA: Dur bakalım, sakin ol, sakin..Bunlar eğretilemelerdir. Ama sen bu gibi benzetmeleri bilmezsin, zavallı, tanrı katına ulaşmiş şehit! Gelelim gezintine… Evet.  Alışveriş merkezine gittin. Ama tiyatro afişlerinin önünde değil, sinema afişlerinin önünde durdun.  Sinemanın önünden geçerken, kendi kendine, “Ulan, bir girsem iyi olur,” dedin.

 

XX: Severim sinemayı.

 

AA: Tabii. Sinemada kimse bakmaz sana. Herkes perdeye bakar, sen de kıpırdanan, devinen seyler, resimler görürsün…Ne konustuklarini anlamasan da hiç önemi yoktur bunun. Onemli olan, senin orada kendini güvencede hissetmendir. Yalnız işte, sinemanın bir tek kusuru var; parayla girilir.

 

XX:  Soyguncu  şerefsizler.

 

AA: Hah.Değil mi?Ama dur, her sey yitirilmiş degil henüz! Geriye bir tek Metro kalıyor sana.

 

XX: Merkez Metrosu.

 

AA: Elbette Merkez Metrosu…Bir an bile, kucuk bir banliyo istasyonuyla yetinebilecegini düsünmedim. Doğru Merkez Metrosuna daliyorsun; merkezlerin en merkezine… Zaten oradan daha uygun, daha elverisli bir yer de bulamazsın. Bir kez, giris, bedava. İkincisi, orada artık bir yabanci degilsin. Metro, özellikle kente gelen turistleri merkeze taşıdığından yolcuların çoğu yabancıdır. Bu da senin işine yarar. Neden? Böylesi bir ortamda senin yabanci havan tam yerine oturur, kaynar gider… Hem sonra, Merkez Metrosu, iyi ısıklandırılmış, iyi ısıtılmış, bir yerdir. Gazete kulübeleri, telefon kulübeleri, giseler vardir

XX: (Düşler) Bir de büfe…

 

AA : Büfe de. Evet, Gazete kulübelerinin, telefon kulübelerinin, gişelerin civarında sürttün durdun.

 

XX: Bir de  bira ictim…

 

AA: Hah, ondan biraz kuşkuluyum. Bira da olsa parayla icilir. Ama buna karşılik, kücük çiş edilen bir helaya girdiğine kalıbımı basarım.

 

XX: Ya perona cıktıgıma?

 

AA: Dogru. Önce perona çıktın, sonra tuvalete gittin. Ama peron hikayesini kafanda daha sonra gelistirdin ve tuvalet de bunda önemli bir rol oynadı. Hatta, sana ilham verdi.

 

XX: Belki bana, “peron da yoktu,” diyeceksin!

 

AA: Hayır canim, hayir… Peron vardi, bir tren de geldi. Sen, bir vagonun karşısında duruyor, sigaranı içiyordun. Yolcular da iniyordu. Butün bunlar doğru. Keza, genc, güzel ve zarif bir kadının trenden indigi de dogru…

 

XX: İste gördün mü?

 

AA: Evet, butun bunları olduğu gibi seyrettin, sonra da işemeye gittin… Ama dur, yoo… Öyle masasinda çiçek bulunan, duvarları baştan başa fayans kaplı, mis gibi kokan ve parayla girilen bir tuvalete değil… Kim olursa olsun herkesin parasız girdiği, çişlikleri sidik kokan, leş gibi bir kenefe girdin. Pis kokan… Orada, adeta dinsel bir coşkuyla siralanmis, bir tür birleşme ve boşalma birlikteliği icinde harıl harıl düğmelerini çözen adamlar bulunur. Yo, bu seni tiksindirmez. Tam tersine. Yanındakinin tıpkı senin durumunda bulunduğu başka bir yer biliyor musun? Tam eşitliğin bulundu bir yer?.. Yoktur! Algilama yeteneğin az olduğundan böylesi ince detayları göremezsin. İncelikler, sınıflandırmalar kaçar gözünden. Onun icin de, orada uzun sure kaldin. İşini bitirince, daha dogrusu, işin hala surüyormuş gibi yapamaz olunca, saçına da şöyle bir tarak vurduktan sonra yeraltindaki o izbelikten çıktın. Ayrıca, sende sidik bilimi ile tuvalet yapma ozentisinin ne kadar ilişkili olduğunu görmek de şaşırtıcı oluyor. İste o zaman düş kurmaya başladin.. İnsan soruyor kendine, acaba bu ışte kafana sürttüğün tarağın dişleri bir rol oynuyor mu? Neyse, iste o zaman bu kucuk, budalaca yalan dogdu kafanda; trendeki kadinla ask seruveni.

 

XX: Ama onu hallettim diyorum.

 

AA: Hadi canım sen de! Gözüme baksana sen! Yataklı vagonun karsisında oylece duruyordun ve o pis izmaritinle parmaklarını yakıyordun. Bu sigara senin tek bağımsızliğındı. Onun dışında sen, istek, nefret, iştah, hayranlık ve aşağılanmadan baska bir sey degildin… Elbette o kariyi dusunuyordun; ama sadece kadin olarak degil. Zaten, bir kadın nedir, onu da bildiginden kuşkuluyum ya… Herhalde senin cinselliğin, cinsel yasantının en ilkel evresini gecmemiş olsa gerek… Sen onda yalnızca bir simgeyi, sana fena halde ve tümüyle yasaklanmış bir dünyanın simgesini görüyordun. Bu uçurumu aşamadığın için de hayalinde atladın kadına. Senin olanakların göz önünde tutulursa, kabul etmek gerekir ki, bu esnada benzersiz bir zihinsel çaba harcamişsın… Anlaşılan, bunda kenef de epey yardim etmis sana. Iste bunun icin az önce peronda olup bitenleri sonradan kenefe uyarladın, son şeklini verdin. Orada, dusunmek icin uygun bir ortam var tabi.

 

XX: Kes artık!

 

AA: Niye? Her sey böyle olup bitmedi mi?

 

XX: Yok!

 

AA: Neyse, bos ver! Gelecek hafta gene gidersin Metroya…

 

(XX, masada duran boş bira şişesini alır, şişeyi havay kaldırir. ikiside ayağa fırlar)

 

AA : Peki peki, kabul… Kariyi becerdin… becerdin! Kendini sana teslim etti, ayaklarına kapandı, ağzına aldı sana ve performansına hayran kaldı kadın…Bu performans karşısında General bile selam durdu sana ve şerefine havai fişekler attırdı. Nasıl, memnun musun? İyi oldu mu simdi? Yetti mi sana?

 

(XX oturur ve kırık siseyi masaya bırakır. Bir ara)

 

AA : Çay ister misin? (Yatıstırıci) Sana cay yapabilirim…

 

XX: Her seyi berbat etmesen olmaz sanki!

 

AA: Kızdın mı?

 

XX: Ne istiyorsun benden?

 

AA: Öfkelendin… Çünkü söylediklerim gercekti.

 

XX: Her defasında beni bozuyorsun. Ne yaptım sana ben?

 

AA: Neden dostum? Yalnızca durumunun bilincine varmana yardim ediyorum ben. Kendi başına buna varamadigina gore…

 

XX: Hangi durumun? Metroya gittim ben.

 

AA:Iste bizde hep böyle olur; olaylar abartılır, guzellestirilir, düşlere gercek gözüyle bakılır. insan, dileklerini dua ile gerçekleştirmeye calışır… Uyduruk bir simdiki zaman, hastalıklı bir gelecek doğurur. Tarih intikam alır.

 

  1. Ne tarihi?

 

AA: Bizim tarihimiz.

 

XX: Sokmuşum tarihine.. Metroya gittim ben

 

AA:Hah iste, bu da tarihin bir parcasi. Kucuk bir parcasi, ama yadsinmaz bir parcası. Metroya gittin… Di’li gecmis zaman. Madem gecmis, o halde tarih. Genel tarih, tek tek bireylerin tarihinden oluşur. Soyut halde bir tarih yoktur dostum. Yalnizca idealistler, tarihi yeni bir tanri, bir antite, bir cevher olarak group, böyle dusunurler. Hayir, ben Hegelci değilim. Simdi her sey, senin su Metro hikayeni yorumlayis tarzımıza bağlı. Onu olguların ışığinda mi ele alacagiz yoksa tam tersine, olgulari tarihin ışiğinda mi inceleyeceğiz. Tabi bütün ayrintilariyla uyrudurulmus olan bu hikayeyi bana anlattiğin kadariyla yorumluyorum. Senin yalan üretmedeki gücüne ve o eşsiz mitomanine dayanarak.

 

(Birdenbire, odadan gecen boruların birinden, su gürültüsü gelir. AA’nun sozlerini örten bir gürültü. AA eliyle, yanıldığinı belirten bir işaret yapar ve düşünceli bir halde yatağina oturur. XX gerinir ve esner)

 

XX: Karnim acikti.

 

AA: Ye ve beni rahat birak!

 

XX: Yiyecek bir sey yok ki

 

AA: Ya konserveler

 

XX: Benimkiler bitti

 

AA: Hepsini tıkindın mi?

 

XX: Sende konserve yok mu?

 

AA: Var, ama sana vermeyeceğim artik.

 

XX: Niye?

 

AA: Didaktik nedenlerle

 

XX: Hı? Ne demek o?

 

AA: Bu demektir ki, hep benim konservelerimi tikiniyorsun!

 

XX: Atma ulan.. Benimkilerden de yedim!

 

AA: Benimkiler, seninkiler. Artik biraz düzen, disiplin, dürüstlük öğrenmenin zamanı…

 

X: Kabul. Ama önce birşeyler yiyelim…

 

AA: Avucunu yala!

 

XX: Avucumu mu?

 

AA: Evet. Yiyecek hicbir sey yok.

 

XX: Hiç?

 

(Bir ara)

 

XX: Hani Cay yapacaktın?

 

AA: Kalk, sen yap cayı.

 

(Kalkar ceketini cıkarir, özenle tozunu aldıktan sonra XX Sandalyenin arkalığına asar. Paravanın ardında kaybolur. Calistgı duyulur. Kaynatılacak suyu doldurur. Doner gelir ve iskemlesine oturur. Bir ara)

 

XX : Baksana, burada niye sinek yok?

 

AA: Nerede?

 

XX: Burada, bu odada…

 

AA: (Hala biraz dalgın) Bilmiyorum.

 

XX: Koridorda da yok. (Bir ara) Hiçbir yerde… (Buluşundan heyecanlanmıştır) Söyle, burada sinek gordun mu hiç sen?

 

AA: Sanmıyorum.

 

XX: Zaten ben de olmadigini söylüyorum sana! Başka yerde de, burada da… Bunlarda sinek yok! Sahi, neden sinekleri yok bunların?

 

AA: Bilmem. Belki de, hepsinin kokunu kazimislardir. Saglik nedenleriyle…

 

XX: Yazik!

 

AA: Iyi, ama neden sineğe gereksinme duydun birden?

 

XX: Ne bileyim. İnsan kendini iyi hissediyor. Onlari yakalayabilir, onları seyredebilirsin… Vakit daha çabuk geçer. Bizim memlekette sinek çok olur yazın (Bir ara ) Sinekler. Sinek kağıtlari da… Hatirliyorum. Onları lambalara asarlardı. Insan, üstü balla kaplanmış sanırdı, ama bal degildi… Neyse, kağıda yapisiyorlar ve vizliyorlardi. Kağıtlar uzun süre asılı kalinca üstüne o kadar sinek yapisiyordu ki. Sineklerin kimi kalın, kimi de ince ince vızıldardı. Çünkü kücük sinekler de, büyük sinekler de yapisirdi bu kağıtlara. Hatta eşekarıları da. Ama onlar hemen kurtuluyordu! Güçlüydü onlar… Bir de, çok kücük, kanatları pasparlak sinekler vardi. Onlar için zehirli tabaklar hazırlanırdı. Cocuklar tabakları yalamasın diye dikkat etmek gerekirdi. Hatirliyorum…

 

AA: Hatırliyorum, hatırliyorum, hatirliyorum… Ya ben? Hicbir sey hatırlamıyorum…

 

XX: (Gercekten şaşirmiş) Nasıl hatırlamıyorsun?

 

(Bir sıçrayışta yataktan kalkar ve enine boyuna yürümeye başlar.)

 

 

AA: Hayir, hatırlamıyorum bir sey. Hatırlamak da istemiyorum! Hep ayni şey olur; “Şunu hatırlıyor musun? Bunu hatırlıyor musun?’ Hep, surgit, durmaksızın, yıllardanberi…Şimdi de sineklerin. Sen ve sinekler!

 

XX: Ne yani vardi sinekler.

 

AA: Yeter!

 

XX: Eeee… Varken yok mu diyeydim?

 

AA: Vardi, vardı… Ne olmuş varsa? Ömrümün sonuna kadar birkaç budala sinekle mi uğraşıcam yani? Benim yapılacak başka islerim var.

 

XX: Gördun mu bak; simdi sen de, “var,” dedin…

 

AA:  Yahu, ben, “Yoktu,” dedim mi hic? Neyse, sakin olalım, sinirlenmeyelim…Budalaca bir tartısmaydi bu zaten. Dinle; mesele sinek var miydi, yok muydu meselesi degil. Vardi, ya da yoktu. Cehenneme kadar! Ayni konuya tekrar tekrar dönmek icin bir neden değil ki bu! Vardi, ama simdi yok. Nokta. Bu kadar. Simdi, başka bir sey var.

 

XX: Ne mesela?

 

AA: Ne demek, ne?”

 

XX: Basbayağı ne… Belki sen bana söylersin ne oldugunu.

 

AA: Her sey var… Eee… Dunya sorunları…Yani fikirler olaylar, olgular

 

XX: (Alayli) Eeee…

 

AA: Toplumsal, ekonomik, siyasal süreçler, kültürel akimlar tümüyle değisim halinde olan bir uygarlık icinde, türlü yolların kesiştiği insanliğin bu olağanüstü fışkirmasi… Evrensel sorunlar…

 

XX: Ama sinekler yok.

 

AA : Cok sukur ki, yok. (Kendi kendine ve seyirciye) Bu da iyi bir yaklaşım oldu. Sinekler, bizim oralarda, memleketimizde, uğraşmaya mahkum oldugumuz sorunların kucüklüklerini simgeliyor. Butun o yöresel sorunları, kucuk sorunlari… O kucuk vatan bagnazligimizi, o kucuk reformist cabalarimizı, o kucuk isleri… Kucuk bir ülkede, kucuk insanlar… ( XX’e) Hiç degilse burada, kanat acıp uçabiliyor insan…

 

XX: Kucuk bir sinek gibi! Vizzz…

 

AA : Buyuk sorunlara kafa tutabiliyor. Buyükluk, ancak buyuk catismalardan, buyuk seylerle yuz yüze gelmekten doğar… Evet, buyuk dusunmek gerekir. Buyuk capli olmadi mi çek  kuyruğunu.  Dogru, Tanriya şukur ki, benim icin sinek yok.

 

XX: Benim icin var.

 

AA: Nerede? Burada mi?

 

XX: (Yengi kazanmış) Yok canim! Memlekette… Artık hatirlamıyor musun yoksa?

 

AA: A yoo! Yeniden başlamayalım.

 

(Paravanın ardından bir diidiik sesi gelir.)

 

XX: Kaynıyor

 

(XX Kalkar ve paravananın ardına geçer. Alüminyum bir caydanlıkla doner. Plastik bir kupaya suyu döker, sonra icine bir cay poseti daldırır.)

 

AA: Bana da koyabilirsin!

 

XX: Seker veriyor musun?

 

AA: Ama çayı ben aldım!

 

XX: iyi de, seker yok

 

(AA Karyolasının altından deri bir valiz cikanr. Cebinden cıkardığı küçük bir anahtarla acar. Bir kutu seker alır icinden. Valizi anahtarla kapatır, anahtarı cebine, valizi karyolanın altına kor. Masaya oturur. XX çaydanlığı plastic kupaya doğru eğer.)

 

XX : Su kalmamış icinde.

 

AA: Git kaynat!

 

(XX sürüklenir gibi arkadaki mutfağa, musluğa gider. Açar, su akmaz.)

 

XX: Muslukta da yok.

 

AA: Bensiz de bir şey yapamaz. (Musluğa gider, sonuna kadar acar.) Doğru, yokmuş.

 

XX: Yok, cünkü akmıyor.

 

AA: Akmıyorsa yok demektir zaten. Aptal!

 

XX: Ne yani…Kabahat bende mi?

 

(Masaya doner, yerlerine otururlar. XX çayına seker koyar)

 

AA: Bu çayı icecek misin?

 

(XX basını sallar.)

 

AA : Tekbasina mi?

 

(XX gene basını sallar.)

 

AA : Dayanışma buna derler iste. Ben de sanıyordum ki arkadaşın icmeyince…

 

(XX gene seker alır)

 

AA –  Çok sekerli olacak.

 

XX: Çok sekerli seviyem..

 

AA: (Cebinden madeni bir para çıkanr.) Yazı mi tura mi?

 

XX: Nesine?

 

AA: Çayi kimin içeceğine.

 

XX: Niye?

 

AA: Çünkü bir bardak cay var. Oysa biz iki kisiyiz.

 

XX: Ama o benim çayım

 

AA: Ben aldim ama…

 

XX: lyi, ama hazırlayan da benim…

 

AA: Öyleyse, icmek icin esit haklarımız var diyelim, isi sansa bırakalım. Yazı mi tura mi?

 

XX: Yazı.

 

(AA parayı havaya, cok yükseğe atar.)

 

Tura, Tura…

 

(Para yere düşer ve sagdaki karyolanın altına yuvarlanır. İkisi de, parayi aramak üzere karyolanın altına eğilir. Paranın düştüğü yer önemli değidir. Oyuncular, sanki karyolanın altına düşmüş gibi ararlar onu.)

 

Buldun mu?

 

AA: Karanlik, gorunmuyor. (Elini karyolanın altina uzatır.)

 

XX: (Onu iter.) Bırak bana!

 

AA: Bir dakika! (Yatağın altından bir kutu konserve çıkarır) Ne bu?

 

XX: O mu?.. Göster bakayım… Ha, konserve.

 

AA: Senin mi? Hani az önce, hic konserven kalmadigini soylemistin..(XX oralı olmaz.) Pekala. Madem kimseye ait değilmiş, o halde onu ben alıyorum.

 

XX: Olmaz!

 

(Konserve kutusunu çekip alır.)

 

AA: Boyle yalan söylediğin icin utanmalısın. (Sagdaki iskemleye oturur, elini cay bardağına doğru uzatır.) Benimle paylaşmak zorunda kalmak, seni bu kadar korkuttu mu? Pintiliğin, oburluğundan da feci. Sanki senin konservelerine muhtacmisim gibi…(XX konserve kutusunu karyolanın altina saklar.) Hiç zahmet etme saklamak icin. Sırrın ortaya cikti; simdi rahat rahat pisliğine gomülebilirsin. O vahsi ve hayvansi istahini doyurabilirsin. Hayir, hayvansi da degil. Hayvanlar hicbir vakit ihtiyaçlarından fazlasını yemez.  Oysa sen ölcüsüzce, aşıri, bitmek tükenmek bilmez bir sekilde tikinip duruyorsun. Korkunç, hastalıkli bir iştah bu!

 

XX: Sen de istiysen?

 

AA: Aman eksik olsun! Senin abur cuburunu istemem ben. (Caydan bir yudum icer ve hemen tükürür.) AA : Amma sekerliymiş.

 

XX: Şey, ben belki yerim diyordum… Biraz…

 

AA: Aferin! Pintiliğini yendin bakıyorum. Demek yöntemim iyi geldi. Ama hala insan anlayamıyor, pintiliğin göz önüne alınırsa, pisbogazligın bir erdem yerine mi gecer yoksa tersi mi olur? Kabul edelim ki, kusur ile kötülük arasındaki bu carpismada, yenen taraf daha az kötüdür.

XX: Yiyeyim bari…

 

AA: Ye, ye! Umarım, sağlığın bozulmaz.

 

XX: Konserve acacagi nerede? (Telaşla konserve acacagını arar)

 

AA: Baksana, neden bu kadar yiyorsun sen?

 

XX: Konserve acacagini görmedin mi?

 

AA: Bu sorunu biraz irdelemeye calisalim. Hic kuskusuz bu iste hedonizmin, zevkin pek rolu yok. Oyleyse, nedir?

 

XX: Yerin dibine girdi sanki!

 

 

AA: Olasıdır ki burada sorun, yalnızca yiyip yutmak, silip süpürmek… Gıdanın yutulması ve sindirimesinde, baska bir seyin yerini tutan simgesel bir karakter olduğuna inanasi geliyor insanin. Gida maddelerini, oyle, yiyecek birsey goruntusu altında silip supurdukce, etrafını kuşatan gercegi yutuyorsun adeta. Dünyayı yutuyorsun…

 

(XX bavulunun yanına gider.Bavuldan bir conserve çıkarır. Konserve kutusuyla, masanın üstüne ve AAya doğru olanca gücüyle vurur.)

 

XX : Al!

 

AA: N’apıryorsun…

 

XX: Hadi al! Ye!

 

AA: Ne oldu?

 

XX : Al da kes sesini.

 

AA: Beni anlamıyorsun. Ben ölçülü, akla uygun bir sekilde besleniyorum.

 

XX: Sen bilirsin.

 

(Elini konserve kutusuna doğru uzatır)

 

AA: (kutuyu alir.) Dur! Ne var bunda?

 

XX: Kıyma. Hem de ekstra.

 

AA: Nereden aldın bunu?

 

XX: Mağazadan.

 

AA: Hangi mağazadan?

 

XX: Basbayağı bir mağazadan. Ver onu bana!

 

AA: (Gözlüğünü takar) Bu köpek maması be!

 

XX: Nasıl köpek mamasi?

 

AA: (Etiketini okur.) “Olaganustu, ekstra. Evcil hayvanlar icin evrensel gida. Saglikli ve iştah açıcı. Veteriner kontrolu altunda uzun denemeler ve derin laboratuvar araştirmalari sonucu hazirlanmistir. Çeşitli vitaminlerle, protein ve madensel tuzlarla desteklenmiş, tazeliği garanti edilmiştir. Dort ayaklı dostlarinizin mutluluk ve sevinci için. Deneyiniz; dostunuzun gözlerinde, sadik sevgisinin butun ifadesini goreceksiniz.

 

XX: Tamam iste!

 

AA: Ne tamamı?

 

XX: Tamam iste. Çok iyi oldugunu söylüyorlar ya…

 

AA: Iyi ama kopekler icin.

 

XX: Kopekler demiyor ki; dostlar diyor…

 

AA : Dort ayakli dostlariniz kopekler demektir. Kediler de olabilir.

 

XX:Hade ulan İmkanı yok !

 

AA: Neden imkanı olmasın?”

 

XX: Ee… Çünkü et bu… Hiç köpeklere et verilir mi?

 

AA: Neden verilmezmis? Kopekler etoburlardandır.

 

XX: Bir yerde hata vardır…

 

AA: Hayır efendim. Bak, surada, baş tarafinda acık acık yazıyor: “Evcil hayvanlar icin gida. Nah, daha asagisinda da “veteriner’ lafi geciyor. Hala yatmadı mi aklin?

 

XX: Göster bakayım.

 

(Kutuyu alır ve adamakilli inceler. AA gözlügünü çikarir ropdösambrinin cebine koyar.)

 

XX : Nıç, inanmıyorum sana.

 

AA: Burada yabanci dil bilen kim? Sen mi, ben mi?

 

XX : Mahsus söylüyorsun bunu… Beni kudurtmak için.

 

AA: Peki öyleyse, bak! Şu resmi görüyor musun? Doğan güneşin karsısında gülümseyen bir köpek. Adeta mutluluk ve doygunluğun resmi.

 

XX: Ne olmus, yani?

 

AA: Ne demek, ne olmuş? Bu köpek gülümsüyor, çünkü şu kıymadan bir kutu yemiş. Okuma yazma bilmeyen biri bile, bu resmin manasını anlar.

 

XX: Bir resim, resimdir! Cesitleri vardır. Bizde, evimizde de bir resim vardi. Bir ormanın icindeki otlakta, geyik resmi. Günes batarken. Geyik memnun. Öyleyse şimdi bu onun ot yediği anlamına mı geliyor?

 

AA: Belki.

 

XX: Yok ulan. Bir resim, tekbasina bir anlama gelmez. Resmi oraya guzel olsun diye koyarlar. (Konserve kutusunu göstererek) Evet, bu cok fiyakali bir yiyecek demektir. Resmi de süs olsun diye koymuşlar.

 

AA: Olsun. Bence sen bu konserveyi, sirf fiyatına kapılarak aldin. Dükkandaki konservelerin en ucuzu olduğu icin aldın.

 

XX: Birinci sınıf…

 

AA: Köpekler icin.

 

XX: Ekstra ekstra.

 

AA: Orasi kuşkusuz. Köpekler hoşnut kalmış olmali.

 

XX: Bana ne! Yiyecegim ben onu!

 

 (Ara)

 

AA: Ye. Engel olan mı var sana?

 

XX: Yiyeyim?

 

AA: Neden yemeyesin! Bugüne dek sana bir zararı dokunmamışsa hele… (Ara) Eee, niye yemiyorsun?

 

(XX konserve kutusunu öfkeyle bir koseye firlatir. Kızmıstır Ara)

 

XX: Çünkü ben bir köpek değilim.

 

AA: Degil misin?

 

AA: Değilim.

 

AA: Nasil istersen.

 

(Ara. XX kutuyu almak üzere kalkar.)

 

XX: Bak… Sen bunun kediler icin de olabilecegini soyledin degil mi bana?

 

AA: Evet. ‘Evcil dostlar,” kediler de olabilir.

 

XX: Emin misin?

 

AA: Eminim. Peki, ama bu ne ise yarar?

 

XX: Tamam işte. Kediler icinse, onu yiyebilirim. Ama köpekler içinse, olmaz. Yo, olmaz! Ben köpek maması yiyecek bir köpek miyim?

 

AA: Biraz önce bunun yanıtını verdin ya!

 

XX: Yoo! Ama söyle bana… Ben bir köpek miyim? Ha? Bir köpek miyim ben?

 

AA: Hayir, degilsin. Hiçbir insan, köpek degildir. Ya da, ne olursa olsun öyle olmamalıdır.

 

XX: Gördün mü bak! Yani, kediler içinse bu, pekala yiyebilirim onu. Tabii canım, kediler baska… Kediler köpek değil ki… Yiyeyim?

 

AA: Yiyebilirsin.

 

XX: Bak gerçekten mi?

 

AA: Yiyebilirsin, yiyebilirsin! (Birden bagırmaya başlar) Eee, başlarım şimdi sana da yiyeceğin yemeğe de ha! Ne tikinirsan tıkin! Benim umurumdaydi sanki!

 

XX: Simdi yani, şeydebilir miyim?

 

(Kutuyu baltayla açmaya koyulur.)

 

AA: Bırak şunu!

 

XX: Canim, yiyebilirsin dedin ya…

 

(AA karyolasinın yanındaki valise gider. İçinden bir kutu konserve cıkanr. Konserve kutusunu masaya, XX’in onüne koyar.)

 

XX : Insanlar icin mi?

 

AA: Insanlar icin.

 

XX: O zaman farkli bu.

 

(Kutuyu acmaya koyulur. Kapılarinin üstünden, yukarilara cıkanlann sesleri duyulur. Erkek sesleri, kadın gülüşmeleri. AA, odayi yukardan aşağiya kesen büyük borulardan birine yaklasip kulağina dayar.)

 

AA: Birinci kata cikiyorlar. (Borudan uzaklasir.) İnsan bir merdiven altında oturmaya görsün. Burada her sey borular sayesinde duyuluyor. En ufak bir gürültü… En  hafifi, en gizlisi bile… Lağım borulari, su borular, kalorifer boruları. Her şeyi duyuyorum. Çıkışlarını, girişlerini, yatişlarini, kalkişlarinı… Yikanmalarini ve sifonu çektiklerini duyuyorum. Yellendiklerini, rahatladiklarini, ürediklerini duyuyorum. Ama gene de, bugune dek, öldüklerini duymadim.

 

XX: (Bu arada kutuyu açmış ve yemeye koyulmuştur.)Yüzlerinden kan damlıyor hepsinin.

 

AA: Bazen bana, onlarin karnında oturuyormuşuz gibi geliyor.. Mikroplar gibi. Hayir, ama şu borulara bak, barsakları animsatmiyorlar mi? Barsak denilmez mi bunlara

 

XX: Hıh! Boruya benzeyen borular bunlar.

 

AA: Bana bunlar barsak gibi geliyor. Bir canlınin icindeki iki bakteri misali yasiyoruz. Yabanci iki cisim… Parazit gibi… Ya da daha kötüsu… Ya hastalik yapan iki mikropsak? Ben bir mikrop ha! Ben ki kendime oldum olasi değerli bir hucre, son derece gelismis bir beyin hucresi gözüyle bakmişimdir. Bir sinir hucresi, maddenin henuz eşiginde, henüz maddeleşmemiş, ama simdiden maddeden daha ustun olan kucuk bir parca…ve simdi ise bir mikrop!

 

XX: (kuşkulanmiş) Lafı bana mı çakıyorsun?

 

AA: Ustune üstlük, mahzenlere dayanamam ben! Nefret ederim mahzenlerden. Butun yeraltilar gibi… Yerin altinda olan her sey sinirimi bozuyor. Ruhsal duzenimi bozuyor Gunese, havaya, acikliğa ihtiyacım var benim. Ben bir kafa adamiyim. Kafalarin da, iyi isleyebilmeleri icin, yukseklerde durmalari gerekir. Evrimin yüksek bir halkasi olarak, mahzenlerde yaşamak için doğmuş değilim. Ben hep üst katlarda oturmuş, açıkliklara bakmişimdir. Burada pencere bile yok.

 

XX: Daha iyi… Pencere olsa cereyan yapardı.

 

AA: Duvarlar, yalnizca duvarlar, hep duvarlar…

 

XX: Evet, ama hic değilse sıcak oluyor, soğuk girmiyor.

 

AA: Mahzenlerin, bodrumlarin küf kokusu…

 

XX: Bundan kim ölmüş ki. E, ama havadar yerlerde insan soğuk alabilir. Babam Allah rahmet etsin, bir bodrumda yaşardı. Çok uzun yaşadı ha.

 

AA: Neden öldü peki?

 

XX: Dişarıda fazla kalmaktan, Birgün sarhoşken, yolda soğuktan ölmüş.

 

AA: Demek sen buraya dayanabilirsin?

 

XX: Neden dayanamayayım? Mis gibi yer. Burada sicaktayiz. Hem sonra, pahalı da değil.

 

AA: Bak bu dogru. Hele kirayi da ben oduyorsam! A, dur, aklima gelmisken… Dun gene iki aylik kira odedim. Kasim ve aralık aylarini. Oysa senin bana, hala eylul, ekim borcun var. Boylece tam dort aylik oluyor.

 

XX: (Ceplerii dışarı çıkarır) Valla metelik yok.

 

AA: Ayligini daha yeni aldin.

 

XX: Ama param yok!

 

(Ust katta kapinin calindigin duyulur. Yeni gelenler sevinc cigliklaryla karsilanir. Kapi kapanir.)

 

AA: Paranı ne yapiyorsun, anlamıyorum. Şu ülkede yabancı bir işçi ortalama olarak ne kazaniyorsa, en az o kadar para aliyor olmalisin. Üstelik iki kat fazla mesai yaptigin icin bir buçuk kat fazla kazaniyorsun. Hem sonra, sagligina zararli bir is yaptigin icin de, ayrıca bir prim aliyor olmalisin. O halde, fena sayilmaz durumun. Oysa, tasavvur bile edilemeyecek kadar berbat bir yerde oturuyorsun ve benimle birlikte oturdugun icin de, zaten pek az olan kiranin yarisini oduyorsun… Buna karsin, gene de paran yok ha?..

 

XX: Ama senin var…

 

AA: Ne?

 

XX: Senin diyorum, senin daima paran var.

 

AA: (Bir aradan sonra, buzgibi) Su anda ne soylediginin farkinda misin?

 

XX: Ne yani! Doğru degil mi?

 

AA: Sonunda, benim sabrimin da tukenebileceginden haberin var mi?

 

XX: Madem kirayi oduyorsun, paran var demektir. Yalan mi?

 

AA: Artik sabrım taşiyor, farkinda mısın?

 

XX: (Kaygili) Valla?

 

AA: Evet.

 

(AA ropdösambrini cikarip, ceketini, Pantolonunu giyer.)

 

XX: (Yerken, durur.) Nereye ?

 

AA: Tasiniyorum.

 

XX: (Rahatlamis) Haa,

 

(Yatismis, tekrar yemeye koyulur. Aynanin onunde fularini bağlarken)

 

AA: Şimdiye kadar sana acıyordum, ama bu kez sınırı astın, Olağan bayağılığına, olağanüstü bir küstahlık da ekledin. Bu kadarı fazla! Artik merhamet de duymuyorum sana. Tersine, seninle birlikte olmaktan bıktım usandım. Evet, bardağı taşırdın, canıma yetirdin anla nereye kadar! Gidiyorum.

 

XX: Anahtar paspasin altinda.

 

AA: Ne dedin?

 

XX: Anahtar paspasin altinda dedim. Hani Ola ki geç dönersen.

 

AA: La havle…

 

(Paltosunu giyer, XX’in yaninda dunur ve paltosunu ilikleyerek ona dogru döner)

 

AA : Bir daha buraya doneceğimi mi saniyorsun?

 

(XX yanit vermez. AA hicbir yanit alamayinca omuz silker ve kapıya yönelir)

 

XX: Ayakkabilarin

 

AA: Ne?

 

XX: Ayakkabi giymeyi unuttun. Sokağa çorapla mi çıkacaksın?

 

AA: Senin ogutlerine ihtiyacim yok.

 

 (Odanin ortasina gelir, ayakkabilarini giyer ve tekrar kapiya yönelir. Bir ara,sonra döner)

 

AA : Darilma ama tekrar geleceğimi nereden çıkardın?

 

XX: Valizden.

 

AA: Nasil?

 

XX: Valizini biraktin.

 

AA: Ne olmus?

 

XX: Gercekten taşınacak olsaydin, esyalarını toplardin.

 

AA:Zekana hayran oluyorum, ama yaniliyorsun. Yanima hicbir sey almiyorum.

 

XX: Tamam iste; bu da taşınmayacaksin demektir.

 

AA: Ya! Taşinıyorum işte! Ama bir sey almiyorum. Gidiyorum. Yeminle. Hicbir sey goturmeksizin gidiyorum.

XX: Ya camaşırlarin. Çarsaflar, elbiseler?.

 

AA: Kitaplar, notlar, fotograflar… Senin olsun hepsi.

 

XX: Onlari da mı birakiyorsun?

 

AA: Pekala bilirsin ki, eşyaymiş elbiseymiş ivir zivirmis, benim gozumde hic onemi yoktur! Onlardan vazgeçebilirim! Ben tüketim sonrasi bir topluma aidim. Oysa Sen yontma taş ve incik boncuk ticareti donemindesin. Kagitlarima gelince… Eee… Onlari da boşver!

 

XX: Her seyi birakiyorsun he?

 

AA: Eee… Belki her seyi degil… Aslini istersen, anı olarak, önemsiz bir sey alacağım. (düşünür gibi yapar) Ne alsam, ne alsam… Dur, buldum!

 

(Sag karyolaya yaklasir ve XX’in maskotu, pelus kopek Plutoyu alir.)

 

XX: Yo, olmaz! (Ustune atilir.)

 

AA: Ama neden? Bu masum oyuncak, birlikte geçirdığimız zamanları hatirlatacak bana. Sana olan hasretimi giderecek.

 

XX: Ver onu!

 

AA: Ne insafsizsin. Ben sana sahip oldugum her seyi birakiyorum; karsiliginda, yalnizca ani olarak, bu siktiriboktan şeyi istiyorum. Ve sen.

 

XX: Ver onu bana!

 

AA: Hadi gidelim buradan benim kücük köpeğim. Bu efendi çok kötü. Bizi sevmiyor bu efendi…

 

XX: Onu bana verecek misin? Vermeyecek misin?

 

 

AA: Hadi kucu kucucuk, efendiyi burada birakalim. Buradan uzaklara gidelim, buradan uzaklara…(XX bez kopegi onun elinden cekip almaya calisir AA ondan kurtulup masanin obur yanina kacmayi basarir). Hav hav hav!.. (Bir kopek gibi havlar, kovalamaca sürer.) Yakalatma kendini! Kac!

 

 

(XX masanin solunda, AA ise saginda bulundugu sirada, XX masanin ustünden atlar ve AAyi girtlagindan yakalar. Ama yalnizca fular kalir elinde. AA yana dogru sicrar, ayagI iskemleye takilir ve iskemleyle birlikte düşer. XX üstune atilir, AA bir eliyle Plutoyu tutmaktadir. XX onu yakalamaya calisir. AA oyuncak kopegi öbur eline gecirir ve XX’in arkasinda bir yere firlatir. ikisi de kalkar ve tipki topun pesinden koşan rugby oyuncular gibi kopege atilirlar. Kopegin ustunde, birbirlerine siddetle carparlar. Bu sirada, acik birakilmis musluktan su akmaya baslar.)

 

Su geldi!

 

(AA oyuncak kopegi acgozlulukle göğsüne yapistirmiş olan XX’i birakir, mutfağa gider ve musluğu kapatir. Masanin ustünden caydanliğı alir. Musluktan su doldurur ve çayı üstüne koyar. XX, korkulu bir tavırla kopek Pluto yu hala gogsunde sikmaktadır. AA Mutfaktan cikar.)

 

Ne yapiyorsun hala… Dua mi ediyorsun?

 

 

(Paltosunu cikanp askıya asar)

 

 

Hadi yeter… Kalk artik…

 

 

XX: Kaliyor musun?

 

 

AA: Sirf çayin hatırı için… İyi bir çay insanin kendi evinde içilmezse nerede içilir? Ah, ev, ev!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

(XX kalkar, bez köpeği yastiginin altina saklar. Yani, sagdaki karyolanin üstündeki yastiginin altina…. Sonra yataga otunur. AA fularini yerden alir ve soldaki iskemlenin arkaligina koyar. Sonra da devrilmis olan sagdaki iskemleyi kaldirir.)

 

XX: Param olur olmaz borcumu odeyecegim

 

AA: Bu odanin kirasindan mi soz ediyorsun?

 

XX: Vallah billah!

 

AA: Bir ayrinti bu. Konusmaya bile degmez.

 

XX: Gelecek ay…Mutlaka…

 

AA: Acelesi yok.

 

XX: İyi. Oyleyse gelecek haftaya…

 

AA: Yok canim, rica ederim, dusunme

 

XX: Ya da öbür gün.

 

AA: A!

 

XX: Öbür gün iyi mi senin için? Ya da yarın?..Hah yarın ister misin?

 

AA : Boş veeer. İcin rahat etsin. Son derece önemsiz bu. Dostlar arasinda boyle seyler..

 

 

XX: Şimdi desen, ödeyemem.

 

AA: Ooohhh! Evim, guzel evim.

 

(Ceketini cikarmaya hazirlanir. XX ona dogru atilir ve cikarmasina yardim eder.)

 

 

XX: Asayim mi?

 

AA: istemez, zahmet etme. İskemlede kalabilir. Bak, bir iyilik etmek istersen bana… Şu ışık gözlerimi yoruyor. Acaba, şöyle abajur gibi birsey yapamaz mısın? Kağıttan yada başka bir şeyden.

 

XX: Olur, yaparım.

 

AA: Guzel, gercekten bir tanesin. Bak orada, yatağimin yaninda resimli dergiler var. Alabilirsin.

 

(XX soldaki karyolanin yaninda duran resimli dergilerden birini alir.)

 

XX: Makas ister.

 

AA: Rafta var.

 

(XX, lavabonun istindeki raftan makası alir. Masanın üstüne çıkar. Dergiyi açar ve ampulun üstüne sarmaya calisir. AA, eliyle gözlerini siper ederek ona bakar.)

 

AA : Rahatsız ediyor mu?

 

XX: Ne?

 

AA: Şunu anlamak istiyorum… Kör olacağım, gibilerden kötu bir duyguya kapilmaksizin ampule bakabiliyor musun?

 

XX: Ampule mi?

 

AA: Bu isik… Gözlerini karartmıyor mu?

 

XX: Yoo

 

AA: Gozlerin sulanmıyor mu?

 

XX: Yoo

 

AA: Kamaşmıyor mu?…

 

XX: Yok canım!

 

AA: Göz kapakların yanmıyor mu? Gözlerinin önünde, kıpırdayan küçük siyah benekler görmüyor musun?

 

(Bir ara)

 

XX: Yoo..

 

AA: (AA masaya cıkar, bir goz doktora gibi XX’in gozkapaklarını kaldırır.) Öteki gözü+ (Oteki gözüne bakar) Hayret!

 

(AA masadan iner. XX calismaktadır. AA dolasır.)

 

AA: Ya da hayir, bunda şaşilacak bir sey yok. Örnekler arasında önemli ayrımlar bulunabilecegini biliyorum. Aşırı duyarlıkta oldugu kadar, duyguların tümüyle kütleşmesinde de… Refleks hızında da aynen böyle… Sinir sisteminin en uc noktasindan beynin merkezine kadar… Herşey kisiye göre değişiyor. (Birden durur.) Sen hiç sorguya çekildin mi?

 

XX: Nasıl?

 

AA: (Kuru bir sesle ve ansızın) Polis tarafindan.

 

XX: Bir şey yapmadim ki ben!

 

AA: Bir sey yapip yapmadıgini sormuyorum. Hic sorguya cekildin mi, diye soruyorum sana. Seni sorguya cekip cekmediklerini…

XX: Hayir.

 

AA: (Normal bir tonla) Yazik, mükemmel bir sanik olurdun. Polis bakimindan değil tabii… Senin duygusuzluğun, baskalarının dayanamadığı birçok şeye dayanmana yarardı. Yazık cidden yazik. Harika bir siyasi tutuklu olurdun sen.

 

XX: Ben..Siyasi?

 

AA: Biliyorum, biliyorum, siyasetle ugraşmıryorsun. Bana soylemek istediğin buydu degil mi? Ama gene de, insan düş kurabilir.(XX, resimli dergideki bir reklamla ilgilenir.Parmağını tükürükler sayfayı çevirir, bakar.) Senden bir itiraf koparmak oyle kolay olmazdı. Yani, soyleyecek bir seyin varsa elbette… Şu ise bak; böyle bir yetenek hiç kullanılmamiş. Eee, hayat bu… Bir sey soylememesi gerekenler konusuyor, konusmamayı becerenlerin ise zaten soyleyecck birseyleri yok.

 

XX: Bunu keseyim?

 

AA: Neyi?

 

XX: Şu renkli şeyi.

 

AA: Beni dinlemiyordun galiba…

 

XX: (Renkli bir reklamı gostererek) Şunu kesebilir miyim, yalniz şunu…

 

AA: Ah Tanrim! Atalarimin Tanrisi… senin atalarinin da.. Ara sira da olsa, hala sorup dururum kendi kendime. Atalarimizin Tanrısı gerçekte ayni Tanrı mıydı diye.

XX: Kesebilir miyim bunu?

(Masadan iner ve seyirciye donük olarak sag iskemleye oturur. Reklam resmini keser. Yukardan müzik sesi duyulur.)

 

AA: (Başın ellerinin arasına alarak kulaklarını tıkar.) Bir bu eksikti! (Saatine bakar.) Saat dort… olamaz! (Saatini kulagına götürür.) Ee, tabii, durmus… Baksana, saat kac olmuştur dersin?

 

XX: Dokuz vardır.

 

AA: Bu demektir ki, daha yeni basliyorlar. En az sekiz saat senlik yapacaklar. Şenlikleri.

 

XX: Birazdan keserler belki

 

AA: Yooo, bu gece kesmezler. Sabaha kadar eğlenecekler.Bu gece, yilbasi gecesi.

 

(XX dergiyi keserken duralar. Basınu kaldırır, gozleri bir noktaya çakilır, hareketsiz kalır. Paravananın ardından bir ıslık sesi duyulur.)

 

AA: Su kaynadı.

 

(AA Mutfağa gider ve caydanlikla gelir. Yerine oturur, plastik kupaya sıcak su bosaltır ve cay poşetini icine daldirr. XX’in elleri yana düşer, bir elinde makas, otekinde dergi vardir. Yukardan gelen muzik hafifler. AA cay posetini cıkarır, cayina seker koyup karıştırır. XX makasi ve dergiyi elinden bırakir. Yavasca dogrulur ve bir otomat gibi yatağına yönelir. Kendini sırtüstü yataga bırakir ve gozlerini tavana diker. AA çayıni karıştırmayı keser ve XX i dikkatle izlemeye koyulur.)

 

AA : Ne oluyorsun? Bir seyin mi var?   (Cayini karıştırır durur) Hasta misin? (XX istifini bozmaz. AA kalkar ve ona yaklasir) Hey!

 

(Kolundan tutup sarsar. XX sırtını AA ya cevirerek duvara doğru döner. AA ne yapacağını şaşırmış, yerden makası ve dergiyi alır. XX e doner .)

 

AA : Eee… bitirmemissin. Al… al, kes, istedigin kadar kes. Engel olmuyorum sana… Hadi, istedigini kes, buzdolaplarini, elektrik supurgelerini, bisikletleri , motosikletleri, otomobilleri ve tum oteki reklamlari. Aptalca bir şey ama gene de seni engellemek istemiyorum. Hadi kes hosuna gidiyorsa eger… Bak, apacik söylüyorum, istedigini yapabilirsin, izin veriyorum. Duyuyor musun? Nen var? Kızdin mi, ne oldu? İstersen ben keseyim sana… Soyle, ister misin, keseyim mi onları?+

(Dergideki renkli reklam sayfasını iyice keser, cikarır, sonra makası yere koyar.)

 

AA : Eeee? İste oldu. Bak, ne guzel! Eee, bak dedim (Kizgın) Baksana be! Bak hic değilse! Babamin hayrina mi kestim bunu?

 

(Kestigi resmi avucunun içinde top yapıp bir köşeye fırlatır. Bir an, kıpırdamadan, oylece kalır. Borular aracilığıyla bir şarkı duyulur. XX birden kafasını yastığının altına saklar.)

 

AA : Ha…Demek buydu…

 

 

IŞIK KARARIR.    

 

  BİRİNCİ PERDENİN SONU

.

  1. PERDE

 

(AA gider, iskemleye oturur. Bir sure durur. Kalkar, birseyler düsünerek cevresine bakınır. Sonra bir karar verir, masada ne varsa, tümüyle toplar, kaldırır, mutfağa götürür. Gelir, Çay bardaklarını alır, onları mutfağa götürür. Döner. Yatağına dogru gider. Yatağın altındaki valizden temiz bir çarşaf çıkarır, ortü gibi. onu masanin üstüne yayar. Geri döner, Valizinden bir adet yirmilik rakı şisesi çıkarıp, masaya koyar. Mutfağa gider. Yıkadığı bardakları alır, şişenin yanina bardakları yerleştirir. O an’a kadar yastığının altında sakladıgı Ararat marka sigara paketini bırakır. Ceketini giyer. Bu sırada müzik yavas yavas sona ermistir.)

 

AA : Hazir! Hey, uyan her şey hazır.

(XX Kafasini yastığın altına daha da gömer )

AA: Hişşt, sana diyorum. Hadi kalk…

XX : Ne var oğlum?

AA : (Gorkemli) Yilbasi!

(XX basını yastigın altına sokmaya hazırlanırken, AA yastigı cekip alır.)

XX: Beni rahat birak.

AA: Olmaz. Tekbasina içemem

XX : Çay içmek istemiyorum

AA: Çaydan söz eden kim? (Gider, masadan raki şişesini alir, yatağin başina dikilir) Boyle bir gece için daha iyi bir seyim var.

XX: (Siseyi görür görmez yatagın icinde dogrulur.) Nereden buldun bunu?

AA: Onemi yok. Bendensin. Ceketini giy.

XX: Niye?

AA: Çünkü bu gece bayram. Bayram! O kucuk kafan almaz mi bunu? Giden yıla veda… Yeni yila hos geldin. Yeni bir çag, yeni bir yasam, her şey yeni… Halleluya! Hadi hoop, kalk, kıpırda! (XX’i kaldırmaya calisir. İskemledeki ceketi alır ve XX’e uzatır.) Boyle özel bir geceyi uyuyarak geçirecek değilsin heralde. Hadi kalk. Ceketini giy, saçını tara, kravatını tak. Yeni yılın seni böyle görmesini istemezsin değil mi?

 

XX: Senin de kravatin yok!

 

AA: Benim mi? A, sahi

 

XX: Gördün mü bak!

 

AA: Evet, ama ben baska… Hiç kravat takmam ki ben.

 

(XX ceketini çıkarır, AA’ya uzatır ve karyolasına yonelir.)

 

AA : Dur! Gercekten zorunlu mu?

XX: Bayram, bayramdır.

AA:  Peki tamam ama bir şartla.

XX: Neymiş?

AA: Sen de çoraplarını degistireceksin.

XX: (Hayretle, delik deşik çoraplarınn içindeki ayaklarına bakar.) Neden, daha o kadar eskimediler ki…

AA: Ya hep ya hic!

XX: Ayakkabılarimi giyersem bir sey görünmez.

AA: Ultimatom verdim!

XX: Peki peki…

(AA karyolasuna gider, gecerken XX’in ceketini sagdaki iskemleye asar. Yatağın altından valizini alıp acar ve bir kravat cıkarır. Aynanin önünde boynuna bağlar. XX’e bakar ve ayakkabılarını parlatır. Kravatını bağlamış olarak XX’e donerken…XX de sıkıştırılmış mukavvadan yapılma bir valizi karyolasının altından çıkartır ve icinden bir cift corap alır. Eski çoraplarını çıkarır ve valize koyar. Yeni giydigi coraplar da en az öbürleri kadar eski ve yırtıktır. İskemlesine döner ve pabuçlarını giyerken)

 

XX : Yasasin ilkbahar!

AA: O da nerede çıktı şimdi?

XX: Çunku duyduguma gore baharda donsuz gezen kadınlar varmiş.

AA: Hoppala, geni mi basliyorsun?

XX: Dinime imanıma. Şimdi kazı işinde çalışıyoruz. Boru döşeme işi.

AA: Eee, ne ilgisi var, anlamadim.

XX: Anlasana oğlum. Yukaridan bir kari geçince, asagidan her seyi gözüküyor.

AA: Öğğ…Demek ameleler böyle eğleniyor…

XX: Bugünlerde lüks bir semtte çukur açıyoruz. Kenar mahallelerde çukur açarken o kadar kıyak degil. Hem az insan var, hem de karılar ya cok sıradan, ya da çok içi geçmiş. Ama bu lüks semtte bazan kürk mantolu o biçim karilar oluyor. Bir gözcü koyuyoruz kazılan yerin başına. Yaklasan bir karı gördü mü, bize işaret çakiyor. En kiyagi da, bir kadin berberinin önünde kazma sallamak. Bir keresinde hatırlıyorum cok fiyakali bir kadın berberinin önünde kablo döşüyorduk…Tam uygun derinlikte, bir bucuk metre. Yukarıya, kazılan yerin ustune geçmek için iki tahta koymuştuk. Aman yarabbi! Geberecektim az kalsin. Cok kıyak bir yerdi, çoook. Ama şimdiki yer de fena sayilmaz. Bir gün gel, misafirim ol.

 

AA: Sağ ol. Benim başka olanaklarim var.

 

XX: En kötüsü de, kışlanın yaninda calistigimiz zamandi. Iki hafta boyunca askerden baska bir sey göremezsin.

 

AA: Ya senin karin…

 

XX: Hı? Ne olmuş benim karıma?

 

AA : Hiç berbere gider mi?

 

XX: Yok canım, daha neler!

AA: Lokantaya?

XX: Ne işi var oğlum. Hem bizim memlekette yemek evde pisirilir.

AA: Alışverişe de mi çikmaz?

XX: Cikar. (Bir ara) Ama bizim memlekette, ne lagim ne de su borusu vardir.

AA: Ama bir kışla var.

XX: Evet. Nereden biliyorsun?

AA: Tahmini guc degil ki. Bizim ülkede, her yerde kışla vardir. Evet, öyleyse kışlanın yöresinden geçiyordur.

XX: Kim?

AA: Karın.

(Bir ara)

 

XX: Ne demek istiyorsun oğlum?

 

AA: Hiç. Bitti zaten soyleyeceklerim.

 

 

(Mutfağa gider, yüzünü yıkar, havluyla silinerek içeri girerken)

AA – Hadi Sofraya!

(XX kalkar, AA masanun solunda, XX sagında otururlar. AA siseyi acar ve kadehleri doldurur.)

 

XX: Evli miydin sen?

AA: iki kez hem de.

XX: Nasil oluyor bu?

AA: Boşandım. Hadi, serefine.

XX: Ya Çocuklar?

AA: Hangi cocuklar? Haa, cocuklar… Hayır, çocuğum yok.

XX: Vey! Neden evlendin oyleyse?

AA: Ne demek neden? Sevgiden…. Ruhlarimiz birleşsin diye… Simdi anladin mi, neden… Neyse, hadi ic… ic!

(İcerler, AA bir sigara alır ve paketini XX’e uzatır. )

XX : Bunu nereden buldun? Kaçaktır?

(AA Sen al gibisinden bir işaret çakkar. XX bir sigara alır. AA ceplerinde kibrit arar. XX sag cebinden bir kibrit kutusu çıkarır. AA nın sigarasını, sonra da kendi sigarasını yakar ve kutuyu gene cebine koyar, ikisi de sigaralanndan birer nefes çekerler.)

 

XX : Baksana, neden kaçtın sen?

AA: Ne?

XX : Memleketten diyorum,  niye kaçtın? Orada durumun iyi değil miydi ki? Bir karin, memleketin en güzel şehrinde evin vardi… Kıyak para kazaniyor, tanınmış, kodaman kişilerle takılıyordun. Ya burada ne var?

AA: İnsan bir şeye doğru kaçmaz… Bir şeyden kaçar.

XX: Dogru. Ama orada, buradan daha iyiydin. Eee?

AA: Bir gun, bir parkta geziniyordum. Çocuklar oynuyordu. Birdenbire onlardan biraz daha büyük bir çocuğun, iri bir leylak agacınin ardına gizlendiğini gördüm. Ara ara yerden bir çakıltasi alip, çocuklara fırlatıyor, sonra gene ağacin ardına gizleniyordu. Dalga geçer gibi bir hali vardi. Son derece memnun, pek sevinçliydi. Gürbüz, güçlü bir çocuktu. Bir taş atıyor, saklanıyordu… Atıyor, saklanıyor, atıyor, saklanıyordu…

XX: Kac yasindaydı?

AA: Olsa olsa on, on iki yaslarindaydı.

XX: (İçi sızlamış) Benimki kadar.

AA: Bes yil once oluyor bu.

XX: Benim buyuk, simdi on dort yasinda.

AA: Evet, o senin çocuğun olabilirmiş.

Bir ara

XX: E, sonra?

AA: Hic, bu kadar.

XX: Hadi hadi…Çikar baklayi agzından. Gerceği söyle bana.

AA: Gercek bu.

XX: Hadi lan ordan. Piçkurusunun teki bir parkta taş attigi için mi memleketten kaçtın. Ustelik de sana atmiyordu. Bak, bana açılabilirsin.

 

AA: Peki oyleyse…Diyelim ki benim hep diksiyon sorunlarim olmuştur. Örnegin İmparator kelimesi… Çok güç benim icin… Bu kelimeyi oldum olası düzgün soyleyememişimdir.

 

XX: Sen mi? E, ama okumuş etmiş adamsin…

 

AA: Peki, belki de bu, iyi söyleyememe işinden çok, bir vurgulama, tonlama işiydi. Uygun, istenilen tonlama… Sözgelimi, duaları da doğru dürüst okuyamam.

 

XX: Kitapsız. Cehennemde yanacaksın oğlum, yanacaksın.

 

AA:Yanmak mı? Hıh… Neron’dan soz edildigini duydun mu hic?

 

XX: Yooo..O kimdir?

AA: Cani sikildigi icin bütün kenti ateşe veren bir Roma İmparatoru.

XX: (Birden, ilgilenir.) Bütün her yeri mi ateşe vermiş?

AA: Tabii, böyle bir şeyi yapabilirdi. Çünkü memleketinin tek söz sahibi insanıydı. Yeryüzünün bütün özgürlügü tek bir insan icin sunuluyor; bir düşünsene. Şimdi tasarlayabiliyor musun ne kadar canının sıkıldığını. Korkunç bir şey! Buna dayanamayışı da normal adamcağızın. Herkesin ozgurlukleri ölçüsünde canı sıkılıyor. İşin kötüsü herkes, sıkılan öteki kişilerin sıkıntısından da sıkılıyor. Ne arıyorsun?

 

XX: Hiç.

 

AA: Sıkıntının toplamı, hep aynı kalıyor bu durumda. Buna karşılık, sıkıntı yüzünden yangın çıkarma tehlikesi, özgür insanların sayısıyla orantılı olarak arttı. Bu tehlikeler, diyelim ki eskiden milyonda birdiyse, bugün birde milyon. Ne yapıyorsun?

 

(Karyolasinin altindan bavulunu cikarir ve eşyalarını içine atmaya başlar)

 

XX: Eşyalarımı topluyorum.

 

AA: Neden?

 

XX: Yangin çikabilir dedin ya. Çikmaz mi?

 

AA: Yok canim, bizde çıkmaz heralde. Hem yangin üst katlardan, imparatora yakın kimselerin dairelerinden başlar. Bu tip bodrum katlarında ise yalnızca imparatorun buyrukları yaşar.

 

XX: Aynı şey.

 

AA: Katiyen! Bizim yanginimiz degil bu. Onlarin yangini…

 

XX: Aynı işte.

 

AA: İmparatorluk yangini degil bu. Cumhuriyet yangini!

 

XX: Hakkat mi?

 

AA: Bizim bu yangınla ilgimiz yok. Eh, bizi ilgilendirmeyen seylere de burnumuzu sokmayalim. Ya da çok da olmuyorsa merdivenin altına sinip, oradan, kölelere yaraşır bir şekilde seyredelim.  Hep yaptığımız gibi. Görüyorsun işte, Aşağidan seyretmenin de faydalari var. Mesela, yangindan kaçan kadınlar… İşte sana güzel bir fırsat! (bir an) Aaa, bırak eşyalarını oraya.

 

(AA kadehine içki doldunur. Kadeh elinde, sahnenin sol yanuna gecer ve yuzu seyirciye donuk durur. XX bavulunu, dengini, bez kopegini kapinin yanina birakir ve AA’ya doner.)

 

AA : Kendilerini feda etmeye haklari olmayanlarin sagligina iciyorum! Sessizlik icinde, karanlıkta, sogukta, zahmetle, eziyetle bir Prometheus masalının gelip kendilerini aydınlatmasını, isıtmasını bekliyorlar. Son armağanı, imparatorun görkemli armaganını bekliyorlar. Evet baylar bayanlar! Bizler ısınıncaya, aydınlanıncaya kadar. Çünkü hiçbir sey, biz sadik uyrukları, ustaca çıkarılmış bir yangından daha iyi aydınlatamaz, ısıtamaz… Kardeşlerimizin serefine!

 

XX:( Alçak sesle, sır vericesine ) Hişşt. Bağırma oğlum. Bana bak. Yoksa sen siyasilerden misin?

 

AA: Öyle de denebilir.

 

(XX Telaşla sofradan kalkar.)

 

AA : Ne yani; bundan kuşkulanmamiş mıydın sanki?

 

(XX kapıya dognu gider ve sırtı AA ya dönük olarak durur)

 

XX: İnsan şimdi mi söyler oğlum?

 

AA: Başından beri bunun ortada olduğunu sanmıştım.

 

(XX tekrar masaya doner)

 

XX: Kara listede misin?

 

AA: Belki. Olabilir.

 

(XX kararsız, ayakta kalır.)

 

AA : Neden ayakta duruyorsun?

 

XX: Ne ahmak mışım! (Yumruğunu kafasına vurur.) Baştan beri bu işte bir pijlik var diyordum. Bir şey yapmıyor. Bir işte çalısmıyor. Bütün vaktini yatağa uzanıp, okumakla geçiriyor. İyi bakılmış, kaymak gibi eller. Bir aydın!

 

AA: Bir sey yapmadığımı nereden biliyorsun? Yoksa, çalışmanın yalnızca yol kazmak olduğunu mu sanıyorsun?

 

XX: Siktir ulan, şu yatağın üstünde ne yapıyorsun?

 

AA: Düşünüyorum.

 

XX: Neyi?

 

AA: Seni mesela. Kendi kendime, acaba ajanlik yapabilir mi diye soruyorum.

 

XX: Nelik… Nelik?

 

AA:Yani, beni ele verir misin?.. Şimdi değil tabii, burada değil,  ülkemizde…

 

XX: Orada tanişmiyorduk ki…

 

AA: Yani, insan yalnızca tanıdığı kişileri mi ele verebilir saniyorsun? Yoo, dinle; diyelim ki sen hapisanedesin ve ben de gelip sana kaçmayi oneriyorum. Gardiyanlari çağırır, beni onlara teslim eder misin?

 

XX: Hangi hapisane bu?

 

AA: Pek de fena koşullarda olmadığın bir hapisane.

 

XX: Hiç duymadim boyle bir hapisane.

 

AA: Ama bu hapisanede bir şey, tek bir sey yasak; Ö harfiyle başlayan bütün kelimeleri kullanmak yasak.

 

XX: Niye?

 

AA: Özgürlük kelimesi soylenmesin, yazilmasin, hatta düşünülmesin diye.

 

XX: Boyle hapisane olur mu ulan?

 

AA: Simdi ben sana deseydim ki.

 

XX: (Bir firlayışta kalkarak) Ne istiyorsun ulan benden!

 

AA: Bir sey istedigim yok canim. Yalnızca, sana böyle birşey önermiş olsaydım, ne olur biterdi, onu düşünüyorum

 

XX: Benim çoluk çocuğum var.

 

AA: Ya benim? Benim… Sahi neyim var benim? Diyelim ki kelimelerim… O sevgili, pek sevgili kelimelerim…Alfabenin her harfiyle başlayan kelimelerim. Baksana! Ne saniyorsun sen beni, bir kahraman mi?

 

XX: Insan hayatta neler goruyor.

 

AA: İltifatin için sağol. Ama ben bir kahraman değilim. Otur ve benimle bir kadeh iç. Bundan yana bir korkun olmasin.

 

(XX otunur, AA içki koyar)

 

AA: Hadi bakalim; Prozit! Skol! Şerefe! Çin Çin ! Ve korkma ben yalnızca zavallı herifin biriyim! Basit bir alçak. Hadi iç. Burada biz bizeyiz.

 

(XX kadehini bırakır)

 

AA : Niye icmiyorsun?

 

(XX Susar.)

 

AA : Anliyorum. Simdi de benim bir ajan olduğumu düşünüyorsun.

 

XX: Yok, öyle değil.

 

AA: İtiraf et, itiraf et… Sana alçağın biri oldugumu soyledim. Sen de hemen eğer bu boyleyse, mutlaka kışkırtıcı bir ajandir diye düşündün degil mi?

 

(XX susar, AA kadehini kaldırır.)

 

AA : İçiyor muyuz? (XX istifini bozmaz.) Hey, Hadi. Kafani calistir! Ülkenin sadik bir hizmetkari seni igrendiriyor mu? Demek oluyor ki senin de rejime bagliligin hakkinda bazı sıkıntıların var. Kötü bir şey bu. Çok kötü bir şey azizim. Ya gercekten kışkırtıcı bir ajan olsaydim ben!

 

XX: Boyle bir sey demedim hiç.

 

AA: Ama düşündün bunu. Sadik bir vatandas, iş başında olan bir gorevliyle, hatta o gorev gizli de olsa, oturup içemez mi?

 

(XX susar. Bir ara)

 

AA : Haklisin belki de. Bir kiskirticinin karsisinda sadik bir vatandas, salt bağlılığını kanitlamak için mesafe koymayı bilmelidir.

 

XX: Anlamadım.

 

AA: Önemi yok. Rejimin yaninda olduğunu kanıtlamak için benimle içmiyorsun. Kabul. Ama unutma ki, senin için doğrudan bir rapor hazırlayabilirim. Tabii, ben bir kışkırtıcıysam.

 

XX: Seninle icmek istemiyorum.

 

 

AA: Neden? Korktun mu?

 

XX: Onun icin degil…

 

AA: Nicin oyleyse?

 

XX: Bir alçak oldugunu söyledin ya…

 

AA: Ne olmus yani?

 

XX: Onun için işte.

 

AA: A… Demek bir alçakla birlikte içmek istemiyorsun.

 

XX: Yok. Ben, bir alçakla oturup icebilirim. mesele değil. Yalniz sen, “burada biz bizeyiz’ dedin. Bu demektir ki, ben de bir alçağım.

 

AA: Ne yani, alçak degil misin?

 

XX: Hayir.

 

AA: Öyleyse, kendini benim kadar yetkin hissetmiyorsun.

 

XX: Yok ulan, öyle değil. Bana böyle demen icin ne yaptim ben sana? Niye bana alcak diyorsun, soylesene, niye? (AA susar.) Burada biz bizeymisiz, yok daha neler…Baska derdin?

 

(Bir ara)

 

AA: Peki. Diyelim ki biraz abarttim.

 

XX: O zaman baska. Yani o zaman, biz bize degiliz demektir.

 

AA: Evet, pek değil.

 

XX: (Sevinçli) Oyleyse tamam. Artık bir tek atabiliriz..

 

AA: Ben de bir sakinca goremiyorum.

 

XX: (Rahatlamış) İçelim oyleyse.

 

AA: Baristik?

 

XX: Barıştık.

 

(Kadeh tokuşturup içerler.)

 

AA: Biliyor musun, konuştuk ettik ama gene de garip. Düşünuyorum da, neden ikimizden yalnizca ben kışkırtıcı olayim.

 

XX: La havle vela.

 

AA: Hayir, yani neden yalnizca ben olayim da sen olmayasin?

 

XX: Kes dedik,Yeter daha!

 

AA: Peki, bu konuyu derinleştirecek degilim.

 

XX: Geceyarisina ne kadar var?

 

AA: Bilmiyorum. Saatim calişmıyor.

 

XX: Birine mi sorsak?

 

AA: Yukarida şampanya içiyorlardır. Nasilsa geceyarısı olunca mantarlarin patladigini duyariz. Kaygılanacak bir sey yok.

 

 

XX: Memlekette de beni bekliyorlardır şimdi …Evde. Her sene oldugu gibi, çoluk çocuk bekliyorlardır.

 

AA: Madem bekliyorlardır, ne diye gitmedin? Sen gidebilirsin. Siyasi suçlu değilsin ki. Tatillerde evine gidebilirsin.

 

XX: Tatillerde mi? Benim hiç tatilim olmadi ki…

 

AA: Ama izin isteyebilirdin.

 

XX: Hiç olur mu yav! Buraya tatil için mi geldim? Ben buraya para kazanmaya geldim. Tatili memlekete dönünce yapacağım. Hatta birgün, kalkıp şoyle adamakıllı giyinecegim.

 

AA: Neden?

 

XX: Ne demek, neden? Doğum günümü kutlayacagım.

AA: Dogum gününü mü?

 

XX: He. Ne olmuş. Tam mayısa rastliyor. Butun köy halkı çagrılacak. Yok… Hepsi değil. Sevmedigim bir sürü insan var. Onlar çagrılmayacak, kıskançlıktan çatlasinlar. Bir koyun, bir dana ya da yok yok, bir camuş kesilecek. İçki alınacak. Çağrılan herkes için… Gani olsun… Yesinler, içsinler, eglensinler; benim gurbetten döndüğümü iyice anlasınlar. Hem sonra, gelirken ne getirmişsem kapinin onune konulacak, herkes görebilsin diye… Ama el sürmek yok. Yalnızca bakılacak. Bacanağıma gözcü durmasını söyleyeceğim. Ama yoo, o da saglam ayakkabı değildir! Bacanağıma da fazla güvenilmez.

 

AA: Oraya bir kopek koyabilirsin.

 

XX: Köpek mi?

 

AA: Evet. Azili bir kopek bağlarsın. Kimseyi yaklaştırmaz… Bir kopegin, herhangi bir sey çalma tehikesi de yoktur.

 

 

XX : iyi bir fikir! Ondan sonra da, on gun düğün dernek yapılacak.

 

AA: Bundan kuskum yok.

 

XX: Eglenceler bittikten sonra da, biliyorsun ne yapacağız?

 

AA: Cagrilanlarin bulasiklarini yikayacaksin!

 

XX: Cagrilanlar yerin dibine batsin. Onlar çoktan gitti.  Zaten bulaşıgı kaynanam yıkar.

 

AA : Öyleyse?

 

XX : Bir ev yapacağım.

 

AA: Hadi canim!

 

XX: He, guzel bir ev. Tastan, iki katli, akıllı hemde.

 

AA: Dalga mi geciyorsun!

 

XX: Köyün en guzel evi. Kendi paramla…

 

AA: Çok vaktini almaz mi?

 

XX: Ohoo… Yıllar surecek. Ama bir de bitti mi, kaynanamların evinden taşınacağım… Kendi evimizde oturacagiz. Eee, ne dersin buna?

 

AA: Guzel bir tasari. (Kalkar ve kadehini uzatır) Oyleyse evin şerefine!

 

(Kadeh tokustururlar. Birden, XX’in kadeh tuttugu eli titremeye başlar.)

 

AA: Dikkat! içkini dokuyorsun… Sıkı tut be Allahin cezasi… Yarisini yere döktün. Ne oluyorsun?

 

(XX kadehini tutamayınca masaya bırakır. AA’ya yan, seyirciye yuzu donuk otunur. AA da kadehini bırakır ve XX’e yaklaşır.)

 

AA : Ellerini uzat

 

(XX ellerini cebine sokar)

 

AA : Ellerini uzat, dedim!

 

(XX kararsız, ellerini cebinden çıkarır.)

 

AA : Uzat!

 

(XX yumruklarını sıkarak uzatır.)

 

AA : Oyle degil, dogru durust uzat.

 

(Zorla xx’in yumruklarını açar. XX kollarını uzatarak başını cevirir. Elleri yaprak gibi titremektedir…AA, XX’’e bakmaksızın oradan uzaklasir. XX tekrar ellerini cebine sokar.)

 

AA : Uzun suredir mi böyle bu?

 

XX: Bi senedir.

 

AA: Sik sik oluyor mu?

 

XX: Hayir. Yalniz, arasira…

 

AA: Gittikçe sıklaşıyor mu?

 

(XX susar.)

 

AA : Sana, gittikce siklasiyor mu dedim?

 

(XX susar. AA eline biraz masaj yapar. XX’in eli düzelir.

 

 XX: Sagol

.

(AAkadehini alir, bir dikiste yuvarlar ve tekrar masaya bırakır.)

 

AA: Neden dil ogrenmiyorsun?

 

(XX oksürmeyi sürdürür, ama bu kez vakit kazanmak için biraz da yalancıktan oksurmektedir.)

 

 AA : Sana soruyorum, neden dil ögrenmiyorsun?

 

XX: Ne dili?

 

AA: Burada yasayan insanlarin dili.

 

XX: (Ellerini cebinden cikarır bakar. Hala titremektedir.) Birazdan gecer. (Ellerini cebine sokar.)

 

AA: Neden yanit vermiyorsun bana?

 

XX: Yani, neden onlarin dilini konusmuyorum öyle mi?

 

AA: Sinirlendirme beni! Sana ne sordugumu pekala biliyorsun. Bu ulkede sen, okuma yazma bilmez bir cahilsin. Daha da beteri, bir sagir dilsizsin. Bu sakatliktan ne vakit kurtulacaksin?

 

XX : Ben onlarin dilini konuşmak istemiyorum.

 

AA: Neden? Burada, bu ulkede yasiyorsun. Bu ulkenin insanlari gibi yiyip iciyor, sokaklarda yürüyorsun. Oyleyse, neden onlar gibi konuşmak istemiyorsun? Guzel bir iş bulabilirdin…

 

XX: Bunlar insan degil!

 

AA: Değil mi?

 

XX: Değil. İnsanlık yok bunlarda. Burada insan yok.

 

AA: Nerede var oyleyse?

 

XX: Memlekette…

 

AA: A, yaa…Tabii.

 

XX: (Ellerini cebinden çıkarır, bakar.) Geciyor. (Tekrar cebine sokar.)

 

AA: Bu makineyle uzun sure calisan kimselere ne olur, biliyor musun?

 

XX: Yaşlanırlar.

 

AA: Yalniz o degil…

 

XX: Biraz da sagır olurlar. (Cebinden bir elini çıkarıp panmagını kulağına sokar) Zaten kulagımda bir cinlama var. Artık çok iyi duyamiyorum.

 

AA: Olagan bu. Ama baska bir sey daha var.

 

(XX parmağını kulağından çeker, oteki elini de cebinden cıkarır.)

 

XX: Eh, iste gecti.

 

AA: Kulagin mi?

 

XX: Nıç… Ellerim.

 

AA : Bu bir sey degil. Kulagindaki çınlama da vızıltı. Daha kötüsü var. Beton deldiginiz o titresimli makine var ya; onunla günde sekiz saat calisinca, bağlayici dokularda degisiklikler oluyor. Yani, kaslari kemiklere baglayan dokularda. Ne kadardır bu iştesin?

 

XX: (Ellerini uzatarak) Artik titremiyorlar.

 

AA: Bu makineyle ne kadar zamandır çalistiğini soruyorum sana.

 

XX: Üç yıl oldu.

 

AA: Dokularin degisimi, aslında bir doku yozlasmasi demektir. Baska bir deyisle, etler kemiklerden ayrılmaya basliyor.

 

XX: Ya? Hatta üç bucuk yıl oldu…

 

AA:Bu da insanı tümuyle çalışma yetersizliğine goturur.

 

XX:Hakkat mi?

 

AA: Hastalık ve sakatlik. Zaten, is güvenliği ve sağlığında uzmanlasmis kurumlar, bununla ciddi şekilde ilgileniyorlar. Bu tam bir meslek hastalığı.

 

XX:  Atma ulan. Bunlarin hepsi yalan. Sırf beni korkutmak icin…

 

(XX’in ceketinin yakasına yapışır.)

 

AA: Sen kendini insan mı saniyorsun? Yalnizca bir hayvansin sen insan degil? Bir alçak bile değil! Bir insan degilsin sen… Bir öküz, gelismemis, silahlari elinden alinmis budala bir okuzsün.

 

XX: Tartaklama beni.

 

AA: Hayir! Bu hıyarca ruyadan uyandirincaya kadar tartaklayacağım seni. Seni sarsacagim, senden bir insan cikarincaya kadar haykiracagim. Buna erişmedikce susmayacagim. Çünkü sen bir öküz olarak kaldikca, ben de bir alcak olacağım.

 

XX:(tehditkar)Tartaklama beni dedim sana.

 

AA:Savunmaya mi geçtin simdi? Gun gelecek sen de anlayacaksin. O zaman bana sukran duyacaksın. Çünkü bu durumda, ikimizden birinin insan olması olanaksiz. Ya ikimiz de insan olarak yaşayacağız ya da hiçbirimiz! Ve ne zaman ki ikimiz de ayaklarimizin ustunde dimdik durabilecegiz, o zaman yukseleceğiz. İste o vakit, başımızın üstünde hafif hafif sallanan bir dal göreceğiz. Meyveli bir dal…Meyvesi yasaklanmış bu dalı sallayan rüzgar tarihin rüzgarıdır. İşte o vakit ellerimizi uzatacağız ve

 

(XX onun ellerine vurur. AA yakasini birakir ve sendeleyerek geriler.)

 

XX: Cek ellerini Ulan (Kalkar.) Sen kime el kaldiriyorsun ha?

 

AA: Bir sey anlamiyor musun?

 

XX: Neyi anlayacağım oğlum? Bana el kaldiriyorsun. Bana ha!

 

(Elini kaldirip AAya vurmaya hazarlanir. Isik soner, her yer karanliga gomulur. Yukari katta herkesin koro halinde bagrismıştı elektrik sonmesinin saskinligiyla Aaaa’ dedikleri duyulur. Sonra bir düdük ve islik sesi gelir. Ayni anda, bir saat on ikivi vurur. Uzaklarda kilise canlari calmaya başlar.)

 

AA: (Karanlikta sesi duyulur.) Geceyarisi…

 

XX: Niye karanlık oldu?

 

AA: Yilbaşi geceleri, saat on ikide elektrikler söndürülür. Yeni yıla girildi. Adettir. Kibritin var mi?

 

(XX kibrit cakar. AA mutfağa gider. Bir samdanla geri gelir. Mumu XX’in tuttugu kibritle yakar. Samdani masaya koyar ve XX’e dogru doner.)

 

AA : Tamam.

 

XX: (Sikintiyla bogazini temizler.) lyi.

 

AA: Şeytsek artik…

 

XX: Nasil istersen.

 

A: İcelim oyleyse…

 

XX- Olur.

 

(lcki koyar.)

 

AA – Yeni yila…

 

XX: (Kadehini kaldirarak) Yeni yila…

 

 (Rahatlamislardır. Otururlar. Bu andan itibaren de, artik belirli bir sekilde ickinin etkisi altindadirlar. Ozellikle XX.)

 

XX : Eee… Yeni yil…… Nasil da donuyor… Her sey donuyor…Hatirliyorum da, daha kucuk bir cocukken; davarlara bakiyordum. Okula yalinayak, basikabak gidiyordum…Ama yalniz guzleri… Baharda tarlalarda cok is vardi, kışınsa cok soguk oluyordu… Sonra babam şehre taşındı. Ama dedemle, nenem kalmisti… Sefalet sürüyordu ya, onlar kalmisti. Bu keftorlar acaipler… Hep kalmayi tercih ediyorlar. Sefilliği sevdiklerine inanasi geliyor insanın.

 

AA: Onlari yargilamak bana dusmez.

 

XX:. Sefaleti sevmiyorum. (Gögsune vurur.) Bir gün adamakıllı zengin olacağım

 

AA: Sefaleti kim sever ki?

 

XX: Beni Züğürdün teki zannediyorsun değilmi?. Babam züğürttü.. Dedem de züğürttü.. Ama ben degilim. Yalniz, oyle zamanlar oluyor ki, butun bunlar neye yarar diye soruyorum kendime…

 

AA: Hangi “bütün bunlar?’

 

XX: Elimdeki avucumdakiler… Kefenin cebi yok ki… Ölünce mezara mı gotüreceğim? Bir kere cennete onlarla sokmazlar. O tıkiş tıkış cehennemeyse bu yükle ben sığamam…

 

AA: Ama kendin istedin boyle olmasinı.

 

XX: Doğru, ama ne geçiyor elime? Sagligimi kaybediyorum… Bir zevkim de yok. icki icmiyorum, kari kiza gitmiyorum,  sigara icmiyorum… Bana ikram ettigin zamanlar hariç…

 

AA: (Sigara paketini uzatır.) Hadi, al ic, çekinme, rica ederim.

 

XX: Sagolasın..

 

(Bir sigara alir, AA yakar sigarasını. XX derin bir nefes çeker. Tam keyfini sürerken aniden sigarayı kültablasına söndürür.)

 

XX : Söyle, kimin icin tüm bunlar? Ha, ne icin?

 

AA: Yani cocuklarin için. Bir ev yapacaksin, sonra da onu cocuklarina birakacaksin. Çoluğun çocuğun icin…

 

XX: Peki onlar… Onlar kime birakacak?

 

AA: Kendi cocuklarina.

 

X: Peki nasil bitecek bu?

 

AA: Bitmeyecek. Neden bitmesini istiyorsun?

 

XX: Demek boylece… Sonu yok ha? Hic bitmeyecek mi?

 

AA: Kuskusuz hic bitmeyecek.

 

XX: Himm… Sonu yok, diyorsun. Peki, ama niye basladi oyleyse bu işler?

 

AA: Bana güç sorular soruyorsun. Daha once Schopenhauer’in da böyle kuşkuları vardi.

 

 

XX: Kimin?

 

 

AA: Schopenhauer in…

 

 

XX: Bu işi kafam almıyor benim. Eğer bir baslangic varsa, bunun bir de sonu olmalı. Baslangic iyi degilse. Sonu da iyi gelmez. Kötü bir baslangic ve bu sırada ben eşek gibi calisiyorum, calisiyorum, calisiyorum. Hiçbir eglencem, zevkim yok. Sinemaya adim atmiyorum. Kerhaneye gitmiyorum. Sen bunu kolay mı sanıyorsun?

 

AA: Boyle bir seyi aklimdan gecirmedim…

 

XX: Artistlik yapmak kolay. Hele bir de benim gibi calis bakalim… Biliyor musun nasil yaşiyorum ben? Hayvan gibi..Bir köpek gibi…

 

 

AA: Abartiyorsun.

 

 

XX: (Masaya bir yumruk atar.) Zittima gitme! Evet, bir köpek gibi çalışıyorum… Bunu kendin de soyledin bana!

 

 

AA: İyi hatirlarsan… O daha cok, şey icindi…

 

 

 

 

 

 

XX: Ssst! (Bagirir.) Bir kopek gibi! Kopekler bile benden iyi yasar. Söyle bana, hayat mı bu?

 

AA: Kati bir biyolojist görüşle.

 

XX: Cevap ver. Evet mi hayir mi? Hayat mi bu?

 

AA: Goruse bagli…

 

XX: Hayir. Hayat degil bu. İçki koy!

 

AA: Şimdilik bu kadar yeter galiba.

 

XX: Yetmez. Buraya geldigimden beri ilk defa iciyorum. Hak etmedim mi yani?

 

AA: Hic kuskusuz.

 

(Kadehleri doldurur, icerler.)

 

AA : Bu elektrige de ne oldu?

 

XX: Hişşşt, baksana…Belki de bana uyuz oluyorsun?

 

AA: Bazen.

 

XX: Oyleyse ne sikime oturuyorsun burada benimle?

 

AA: İste esasli bir soru.

 

XX: Seni buraya ben cagirmadim.

 

AA: Dogru.

 

XX: Kendin geldin. Bana bak lan…Ne diye oturuyorsun sen benimle?

 

AA: (Sagdaki iskemleye oturarak) Masada mi?

 

XX: Masayı demiyorum. Burada, bu mezbelelikte ne aradigini soruyorum.

 

AA: Ha!

 

XX: Ne yapiyorsun burada?

 

AA: Senin yaptigini.

 

XX: Atma! Ben mecburum. Ama sen okumus etmissin, yabanci diller biliyorsun… Sen mecbur degilsin.

 

AA: Dogru.

 

XX: Her yerde basinin caresine bakabilirsin. Nerede olsa basarabilirsin. ‘Spek Engiliş’ falan fıstık… Öyleyse ne isin var benimle? Ne arıyorsun burada?

 

AA: Hiç.

 

XX: Yo yoo, bir şey bekliyorsun benden. Bana yiyecek veriyorsun, borç para veriyorsun…Hor görüyorsun, ama veriyorsun. Seni sıkıyorum, ama cekip gitmiyorsun. Konuş ulan. Ne istiyorsun benden?

 

AA: Dedim ya, hiç.

 

XX: Bi dakka, bi dakka. Beni ahmak yerine koymak yok! Belki kabasabayim, ama ahmak degilim. Madem oturduk, bereber iciyoruz, bana her seyi anlatacaksın.. Söyle, niye  iciyorsun benimle?

 

AA : Bir suçun kefaretini ödüyorum.

 

XX: Hangi suçun?

 

AA: Atalarimin gunahlarini odemek istiyorum. Atalarimiz, kesinlikle birlikte oturup icmezlerdi…

 

XX: Bu bir gunah mi?

 

AA – Evet bir gunah. Ulusal bir gunah.

 

XX: Dalga gecme benle.

 

AA: İnanmiyor musun bana?

 

XX: Yok.

 

AA : Haklisin. iste buna halkimizin kati, saglam içgüdüsü derler.

 

XX: Eee, Hiyarlik bunlar…

AA: (Seyirciye) İste, halkın yüce algılama yeteneği. Nasıl ama? Biraz daha uğraşsam, halkçılığa inanmaya baslayacagim. Ne değerler var sizde, saglam bir icgüdü, gercek duygusu, özeleştiri yetenegi. Doğruyu eğriden ayırmanın gerçek ustaları. Breh Breh Breh!

 

XX : Gene coştun ha.  Soruma cevap ver sen.

 

AA : Peki, tamam… Madem ki diğeri hoşuna gitmedi; dur o zaman. Bak şimdi. Belki de bir sosyalistim ben. Ha? Ne dersin?

XX: Ahmaklık.

 

AA: Hım… Dur şimdi. Şu önceki kuşakların işledigi günahlarin borcunu odemek gibi seyleri siktir edelim. Halkci, uluscu düşleri bos verelim. Ya ben, yalnizca bir bilginsem. akilci ve ilerici bir bilgin… Sen de tarihin lokomotifi, insanligin öncüsü olduğuna göre…Öyleyse, bir lokomotifle oturup icmemde ne gariplik var? Insanliğın öncusuyle ayni tabaga yumurta kirmamda, onunla ayni odada don paça dolasmamda, onunla ayni havluya kurulanmamda şaşirtıcı ne var? Düşünmedin mi bunları hic?

 

XX: Yok. Boyle degil bu iş…

 

AA: Neden degilmis?

 

XX: Çünkü ben onlari tanirim. Dediğin gibi biri var bizim orada, şantiyeye geliyor… Çok nazik. Bize hic kufretmiyor, katiyen! Aksine, güleryüz gösteriyor, kuyruk sallıyor. Bize broşürler dagıtıyor, acıklamalar yapıyor.

 

AA: Ben yapmam böyle şeyler.

 

XX: Yapmazsin.

 

AA: Ben küfrederim.

 

XX: Hem de nasıl..Hemen belli oluyor ki, sen bir sosyalist degilsin.

 

AA: Bakiyorum sana kül yutturmak da  mümkün değil.

 

XX: Eeee, ben senden daha canbazım. Ben insan sarrafıyım oğlum. Bir sosyalisti şıp diye tanırım. Peki sen, aslında sen kimsin?

 

AA: Belki de bir provakatör, bir kışkırtıcı?

 

 

XX: Yoo, Kışkırtıcı olsaydin burada, benimle kalmazdin. Beni kışkırtsan ne yazar? Başka yerlere, baska kimselere giderdin. Önemli kimselere… Profesörlere ya da Sanatçılara… Düşünen kimselere…

 

 

AA: Tabii kaldıysa…Neyse…Sen hiç düşünmez misin?

 

 

 

 

 

XX: Benim düşünmemin ne önemi var ki?

 

AA: Hiç özgürlügü düşünmedin mi?

 

XX: Neyi?

 

AA: Özgur olmayı.

 

XX: Nasil yani?

 

AA: Örnegin, düşünceni söylemeyi…

 

XX: Söyledim ya sana ne düşündüğümü.

 

AA: Peki, hic daha cok dusunmeyi dusunmedin mi?

 

XX: Dusünmeyi düşünmek mi?

 

AA: Oyle de denebilir.

 

XX: Yo,. O kadar ahmak degilim!

 

AA: Düsünmek, ahmaklık degildir.

 

XX: Hangi düşünce olduguna bağlı.

 

AA: Mesela Özgürlük Düşüncesi.

 

XX: Özgürlük? Ben bir tek özgürlük tanirim; o da işe gitmemek özgürlügü. Mesela Ben, pazar gunleri özgürüm.

 

AA: Peki, ya o bir tek pazar gununu de alirsam elinden?

 

XX : Sikar biraz! Sen ne yapabilirsin ki bana? Ne bana bir sey verebilirsin, ne de benden bir şey alabilirsin. Senin tek yapabilecegin şey, bütün bir gün kasayı devirip, vaaz vermek…

 

AA: Ben yapamam belki ama iktidar yapar.

 

XX: Bu da, iktidarla iyi gecinmek gerektigini gosterir. Cunku bir seyi geri alabilirse, tekrar verebilir demektir… Peki sen…Sen iktidarları sevmiyor musun?

 

AA:Pek bayılmıyorum.

 

XX: Tevekkeli, o da seni sevmiyor. Peki, biliyor musun onu neden sevmedigini?

 

AA: Bilmeyi cok isterdim.

 

XX: Çünkü, iktidar karsisinda benden daha guclu degilsin. Okullarinla, kitaplarinla sen, iktidar karsisinda benim kadar kurnaz da degilsin. Yalnizca bir tek iktidar oldu mu da, herkes büzüğünü sikar oturur. Ve de herkes eşittir. İktidarlar karsisinda herkes eşittir.

 

AA: Umumi helalarda oldugu gibi…

 

XX: Ne olmuş? Ben senin kadar çıtkırıldım değilim.

 

AA: Aferin! Gel seni opeyim.

 

XX: Niye?

 

 

 

 

 

 

 

AA: Çünkü beni düş kırıklığına uğratmadin. Sana güveniyordum, hakliymisim. Tam da senin gibi birine ihtiyacim varmis. İdeal bir kole!

 

XX: Sen iktidardan yana misin?

 

AA: Benim durumum tümüyle ayrıcalıklı. Bir köleye ihtiyacim var, ama sömürme amaciyla değil. Sana, bir model olarak muhtacım. Benim icin bulunmaz bir örneksin.

 

XX: Gene gevezeliğe basladin ha.

 

AA: Gevezelik değil soylediklerim. Gercekte ne oldugumu ve burada seninle ne halt ettigimi sormuştun bana… Sen benim biricik ve son şansimsın… İlham perim…Esinim…

 

XX: Baksana… Sende biraz ibnelik var?

 

AA: Hoppala! Bu da nerden çıktı. Dur simdi, dinle. Haklisin, iktidar sahibi karsisinda herkes esittir. Korkuda eşitlik… Ama bu gerçeğe varmak icin uzun sure gerekti bana. Oysa sen, bu tespiti ne kolay yaptin.

 

XX: O kadar da ahmak olmadigimi soylemistim sana.

 

AA: Benim gibi, ustelik uyanik bir insanin, bu en yalin gercegi goremeyisi son derece sasirtici. Herneyse… Sanırım Ben yalnizca, kafese kapatilmis bir maymundum.

 

XX: Bir meymun mu?

 

AA: Evet azizim, bir maymun. Zaten insanlar maymundan gelmiyor mu?

 

XX: De Siktir.

 

 

 

 

AA: İnsan uzerine butun bilgiler bende, aşağilanmis ve hapsedilmis bir maymunda yatiyor. Saf bir bilgi. Özgurlugun rastlantilariyla ve evrimin olasiliklariyla henuz bozulmamis bir bilgi. Temel bir bilgi! Baska bir deyisle ben, hapsedilmis maymun olarak

 

XX: Haşa söle ulan, haşa söle.

 

AA : İnsan ustune bir kitap yazmaya karar verdim.

 

XX : Bir maymun yazi yazamaz ki…

 

AA: Ozellikle de, bir kafeste oldugu vakit.. Dogru. Ama ben, bunu da cok gec anladim. Saf haldeki insan uzerine, köle uzerine, yani senin üstune bir kitap yazmaya karar verdim. Yasamimin yapiti. Kendi türünde biricik, yeryuzunde bir ilk yapt olacakti. Kendi kendime soyle dedim: “Bir seyimiz yok ama köleligimiz var. Iste bizim hazinemiz! Ötekiler bunu ne bilir? Buradakiler mesela… Her şeyi yazdilar, her şeyi okudular, ama asıl özü bilmiyorlar. Kölelik üstüne tüm edebiyat yanlış ve kusurlu.

 

XX: Yazdin mi bari?

 

AA: Hayir

 

XX: Niye?

 

AA: Cunku korkuyordum. Yazmak icin de bu korkuya son vermem gerekiyordu. İşte artık korkmamak icin kaçtim, buraya geldim.

 

XX: Öyleyse yaziyorsun artik.

 

AA: Simdilik, hayir.

 

XX: Niye?

 

 

 

AA: Cünkü artik korkmuyorum.

 

XX: Sen de hiç hoşnut olmuyorsun yav!

 

AA: Gercek bir kısırdöngü. Kendime yazmak için şans yaratayım derken, o şansı kaybetmiştim. Konuya olan gereksinmemi kaybetmiştim. Ama sonra; cok sükür ki sana rastladım.

 

XX: (Üzerine yürür) Beni niye karistiriyorsun oğlum?

 

AA: Ooo… Sen…Sen iste, tam benim daha once bulundugum durumdasin. Sen, tıpkı, yeryüzüne düsüp, orada derin bir cukura gomulen bir göktaşı gibisin. Sen, sukurler olsun ki hala bir kölesin.

 

XX: Ağzini topla. Bana böyle seyler soyleyemezsin sen!

 

AA:  Sen benim esin perimsin. Senin sayende büyük yapıtımı yazabileceğim artık. Şimdi anlıyor musun, neden sana muhtacım?

 

XX: De git ulan.

 

AA: Eğer boylesine bir fırsat yakalamamış olsaydım, sanir misin ki, seninle burada, dediğin gibi bu lağımda kendi istegimle kalırdım?

 

XX: Yalan söyleme.

 

AA: Oyleyse neden, burada seninle birlikteyim? Sence niçin? Hadi soyle; ‘fazla oluyorsun’ demezsen, söyle bana.

 

XX: Cunku, muhabbetim hoşına gidiyor.

 

AA: (Alayla) Pardon… Nasıl?

 

XX: Yani biriyle laflamak istiyorsun. Benimle gevezelik etmek icin.

 

AA: Vaay, hangi konuda gevezelik edebilirmisiz seninle?

 

XX: Mesela… Sinekler… Sinekler ve sinekkagitlari uzerine…Bizim oralardan, memleketten. Gecmis gunlerden.. Ben olmasam, kiminle gevezelik edecektin; yukardakilerle mi?

 

AA: Hayır.

 

XX: Tabi ki hayır. Onlar ne bilebilirler ki? Ama bir hemşehri, daima hemşehrisini anlar. Kölelik nerden çıktı?

 

AA: Bak. Benim yüce bir düşüncem var. Yüce bir iş… Büyük bir yapit…

 

XX: Arrık, Yapitmis. Sen once… Memleketten bana bir mektup geldiginde nasil kivrandigini görmüyor muyum sanıyorsun? Bir köşeye çekilip, sözde kitap okuyor gibi yapiyorsun. Ama nafile! O zaman acıyorum sana… Çünkü sen hiç mektup almıyorsun.

 

AA: ihtiyacim yok da, ondan.

 

XX: Öyledir, öyle. Mektup yazacagin ve de sana mektup gonderecek kimsen yok ki a zavallı. Hem, ne hakkinda kitap yazacaksinki?

 

AA: Senin hakkinda.

 

XX: Hadi ulan! Kimbilir ne boktan seyler uzerinedir…Hem, kime yarayacak?

 

AA: Insanlara.

 

XX: Insanlarin kendi bokluklari kendilerine yeter. Bir de seninkileri ne yapsinlar?

 

 

 

 

AA: Insanlarin, gercege daima ihtiyaclari vardir.

 

XX: Tabi ama seninki gibi siktiriboktan olanlara degil.

 

AA: Sana dair kotu bir sey yazacagimdan mi korkuyorsun?

 

XX: Hicbir sey yazamazsin sen.

 

AA: Neden?

 

XX: Çünkü, yataginda yatip duruyorsun.

 

AA: Simdilik, dusuncelerimi toparliyor, inceliyor, artilari ve eksileri tartiyorum.

 

XX: Tart bakalim hele!

 

AA: Ama pek yakinda calismaya koyulacagim. Bak, belki de yarın.

 

XX: Ne yarin, ne de obur gun… Seni iyi tanirim.

 

AA: Oyleyse bir iki yil sonra?.. Ne onemi var! Aslolan, yapitin olgunlasmasidir.

 

XX: Vakit kalmayacak.

 

AA: Zamanimiz cok bizim. Seninle birlikte, gerektigi kadar uzun sure kalacagim.

 

XX: Sen belki kalirsin, ama ben kalmam.

 

AA: Tasinamazsin. Kim öder oda kirani?

 

XX: Tasinan kim… Donecegim.

 

AA: Nereye?

 

XX: Memlekete. Benim donecek yerim var. Ben donecegim, sen burada kalacaksin. Bensiz. Cunku sen donemezsin. Sen hiçbir zaman donmeyeceksin

 

(Bir ara)

 

AA: Ne zaman donuyorsun?

 

XX: Ne zaman canim isterse. Burada biraz daha kalacagim. Biraz daha para koyacagim köşeye, sonra da pırrr!

 

AA: Hayir. Sen de..sen de donmeyeceksin.

 

XX: Ben mi? Daha neler! Ben siyasi suçlu degilim ki.

 

AA: Simdilik.

 

XX: Korkum yok. Beni suclayacak bir sey bulamazlar.

 

AA: Emin misin?

 

XX: Neden korkacakmisim? Sen korkabilirsin. Benim vicdanim rahat.

 

AA: Mektup yazmadığımı soyledin. Dogru. Kitap yazmayacagimi soyledin. Belki. Ama gene de birseyler yazabilirim.

 

XX: Ne yazabilir mişsin?

 

AA: Bir ihbar mektubu!

 

(Ara)

 

XX: Ben, iktidara karsit bir sey yapmadim ki.

 

AA: Acaba? Kim oturuyor bir hain, bir satilmis, bir rejim dusmaniyla?.. Yani benimle! Ha? Sen olmayasin sakin?

 

XX: Git ulan.

 

AA: Nasil git ulan!’ Benimle ayni odada oturuyorsun.

 

XX: Delil yok ki…

 

AA: Olacak. Ben yazinca… Birkac kelime yazmak yeter. imzasiz hatta. Yettigini sen de iyi bilirsin. Eee, elveda ev, elveda bahce, elveda kari, coluk cocuk!

 

XX: Niye yapacaksın bunu?

 

AA: Hala niye diye soruyor… İsci olarak yabanci bir ulkeye gitmene izin verdiklerinde, sanir misin ki, bir anarşistle goruşmen içindi bu? Hem de ustune ustluk benimle oturup içki içtin…

 

XX: Bana bunu yapamazsin!

 

AA: Neden yapamaz mışım?

 

XX: Karim var… Çoluk çocuğum var.

 

AA: Olamaz mi diyorsun… Onlari en basta dusunen benim. Evet. Karin ve cocuklarin var. iste bu yuzden onlara kavusamayacaksin. Bir de onlarin basini belaya sokmak neye yarar? Bu nedenle yanimda kalacaksin. (Bir ara) Evet, kaliyorsun, kaliyorsun… kalacagin besbelli.

 

(Hizla yaklasan bir canavar dudugu duyulur.)

 

XX: Yangin var!

 

AA: Umarim burada degildir.

 

(Canavar dudukleri iyice yaklasir.Kadehini kaldirir. Bu sirada, canavar dudugu adamakilli yaklasmistir. XX mumu sondurur. Bir sure, sahne tumuyle karanlikta kalir. Sonra birden ampul yanar. Cig ve siddetli bir isik yayar. Yukari kattan, isikla birlikte, bir dizi neseli ciglik, sevinc ve hosnutluk nidalari duyulur. AA ve XX karsi karsiyadir. AA kadehini havada tutmaktadir, XX ise bir keseri kaldirmis durumdadir. Birkac saniye hareketsiz kalirlar. AA, XX’ye yaklasir ve kadehini uzatir. XX’in kolu yana diiser ve kadehi alir.)

 

XX: Gectiler. Yangın yokmus.

 

(Bir ara)

 

AA- Beni öldürmek mi istedin?

 

(XX kafasını sallar.)

 

AA : Anliyorum. Kendi kendine, nasil olsa yangin var, ateş butun izleri siler dedin ha? Bak bak bak… Seni kucumsemekle hata etmisim. (Masadaki ikinci kadehi doldurur.) Demek, benim o ihbar mektubunu yazabilecegime gerçekten inandın.

 

XX: Yazmayacak mısın?

 

AA: Hayır. (Kalkar, keseri xx’in elinden alir. Goturur, bir kenara birakir.) O keserle bana vurmadığin icin Tanriya sükretmelisin. Burada bensiz, tek başina ne yapardin? Birlikte kalmamiz daha iyi degil mi?

 

XX: Ben kalmayacagim burada.

 

AA: Yok canim, kalacaksin. Hatta, henuz bunun farkinda olmasan da, kalacaksin.

 

XX: Dönecam.

 

AA: Dönemeyeceksin.

 

 

 

 

XX: Donecegim!

 

AA: Asla dönemeyeceksin. Dönüs fikri senin, tek varlik nedenin. Yoksa, burada bir dakika daha kalamazdin. Çildırırdın… Ya da intihar ederdin.

 

XX: Dönecegim, dönecegim, dönecegim!

 

(Her seferinde yumrugunu masaya vurur. AA’nin intihar ile ilgili sözleri XX’ i etkilemiştir. XX kravatani cıkarir, ilmik yapip dugumler ve ampulun yuvasına baglar)

 

AA : Ne o? Kendini mi asacaksın?

 

XX: Ne yani… Bunada mı hakkımız yok?

 

AA: Yok canim, hakkin var. Intihar, bir insanın en yuce hakki, Özgürlügün en son kanıtıdır.

 

XX: Öyleyse çekil geriye.

 

AA: Israrlisin, ha?.. İşte, sonradan görmelerin gözü doymazlığı.

 

XX: Çekil oradan.

 

AA: Kaba ve inatci.

 

XX: Kes lan. Çekil.

 

AA: Bu kadar kaba olmaya gercekten mecbur musun?

 

XX: La havle. Yol al ulan.

 

AA: Bir dakika dur… Son sözünü söylemedin.

 

XX: Senin anani!…

 

AA: Hissstt… Tamamlama. Birak… Alelade de olsa, ruhu yucelmis bir insanin anisi kalsin bende… Tamam. Bu benim içindi. Peki ya ailen icin?…

 

XX: Ailem icin mi?

 

AA: Bir ailen oldugunu unuttun mu yoksa? Onlara da bir sey soylemen gerekir.

 

XX: İyi ama…Beni duyamazlar ki…

 

AA: Yaz onlara…

 

XX: Simdi mi?

 

AA: Tabii şimdi. Sonra nasil yazarsin?

 

XX: Ama ilmeği geçirdim bile.

 

AA: Senin yerine ben yazarim, sen soyle yalniz.

 

(Bir kagit alir. Cebinden kalemini cukarr.)

 

AA : Tamam. Hadi bakalim, nasil basliyoruz?

 

XX: Sevgili karım  vede sevgili çocuklarım.

 

AA – (yuksek sesle, heceleyerek yazar.) Sev-gi-li ka-rım- ve sev-gi-li- ço-cuk-la-rım.

 

XX: Size sağligimin çok yerinde oldugunu bildirmek icin yaziyorum…

 

AA: Belki de bunu yazmasak daha iyi olur ha?

 

XX– Niye?

 

AA: Biraz yersiz de…

 

(Eliyle girtlagini tutup, dilini cikarir.)

 

XX: Yaz ulan. Aynen.

 

AA : Sagligimin yerinde oldugunu bildirmek uzere yaziyorum.

 

XX: Cok sukur yuvarlanip gidiyoruz iste…

 

AA: Kendimi asmak…

 

XX: Yoo, olmaz. Yazma onu!

 

AA: Ama gercek bu…

 

XX: Ne alakası var?

 

AA – Peki, peki.  Sizlere sağlığımın yerinde olduğunu bildirmek için yazıyorum.…

 

XX: İnşallah sizler de benim gibi iyisinizdir.

 

AA: (Yazar.) Öbur dunyada da…

 

XX: (Farkina varmadan surdurur.) Bu dunyada da… (toparlanir) Niye öbür dunyadaymış  ulan?

 

AA: Allah Allah! Öbür dünyaya gitmiyor musun?

 

XX: Banane. Sil onu!

 

AA: Sildim. Sonra?

 

XX: Ne bileyim?

 

AA: Senin yerine yazmami ister misin?

 

XX: Yaz!

 

AA: (Yazar) Hep se-ni ve co-cuk-la-ri dü-şü-nü-yo-rum…

 

XX: Bak. Guzel.

 

AA: Bu yuzden de, kendimi asmak istiyorum.

 

XX: Ne? Yok ulan.

 

AA – (Yazar) Sizi hic dusunmedigim icin, kendimi asiyorum.

 

XX: Olmaz ulan, olmaz. Sil.

 

AA: Ne… Bu da mi uygun gelmedi sana?..

 

XX: Yok.

 

AA: Sen olsan, nasil yazardin?

 

XX: Ne bileyim? Daha kısa.

 

AA: Kendimi asıyorum. Sizi seven babanız ve kocan. İmza…

 

(XX Kağıdı kalemi alır. Kağıda şöyle bir bakar ve buruşturup atar kağıdı, kalemi de AA ya fırlatır)

 

XX- Siktir git ulan.

 

(Boynundaki kravatı çıkarır iner masadan.)

 

AA : Ne oldu, yazmiyor muyuz? Haklisin, her sey yitirilmedi henüz. Kendimden söz etmiyorum. Senden…

 

( AA Gider.. Peluş köpeği alır)

 

XX: Birak onu oraya.

 

AA: Onu isirmam merak etme… Gördün mü yaramaz kuçu kuçu… Beyimiz kiskandi.

 

XX: Lan oğlum bana bak. Kıskanmış mıskanmış değilim. Birak onu oraya!

 

AA: Onu neyle besliyorsun? Öyle semirmis ki, neredeyse catlayacak.

 

XX: Hiç… Aldığımda öyleydi.

 

AA: Evet, kuskusuz? Ama içinde ne var?

 

XX: Bir sey yok. Bırak onu.

 

AA: Neden?

 

XX: Onu birakacak misin, birakmayacak misin?

 

AA: Dur bakalım. Kuskumuz kalmasin…

 

(XX engel oluncaya kadar kopeğin karnini açar ve oradan kagit para destelerini cikarir.)

 

AA : Haa…Demek buymus! Simdi anliyorum.

 

XX: Benim onlar! Ver onlari bana!

 

(Para destelerini ceker alir.)

 

 

 

AA: Her seyi anliyorum. Demek bunun icin hic paran yoktu.

 

XX: Ver onlari bana, hirsiz!

 

AA: Sozlerine dikkat et! Paralarini çalmak isteseydim, bunu daha once yapardim. Papellerini oraya yerlestirirken seni gormedim mi saniyorsun?

 

XX: Vay.. Beni gözetliyordun he?

 

AA: Baslangista, yalnizca kuskulaniyordum. Bizim gibilerin uykusu çok hafiftir. Sonra bir aksam, itiraf edeyim ki

 

XX: Gördün, degil mi?

 

AA : Evet. Köpeğine mangırları nasıl tıkıştırdığını gördüm.

 

XX: Hirsizoğlu hırsız. (Sağdaki sandalyeye oturur ve parasini saymaya baslar.)

 

AA: Sayabilirsin… Kirk parani almadim. Oysa alabilirdim. Hatta, buna hakkim da vardi…

 

XX: Ne hakki ulan! Ben kendim için biriktirmiyorum ki. Çoluğum çocuğum için.

 

AA: Biliyorum, biliyorum… Karin ve cocuklarin icin. Burada hergün biraz daha paran oluyor. Her aksam yatagina, yarin daha cok olacak, obur gun daha cok olacak, bir yil sonra daha da cok olacak dusuncesiyle uzaniyorsun. Hayatta, cekici oldugu kadar, uzak bir amacin var. Kucuk bir evle kucuk bir bahce alacak parayi simdiden bir kenara koydun. Oyleyse, neden biraz daha buyuk bir evle, biraz daha buyuk bir bahce alacak kadarini biriktirmeye calismayasin? Bu da oyle basit ki… Dönuşünü birkac ay geciktirmeye bakar… Sonra, neden cok daha buyuk bahceli, cok daha buyuk bir ev olmasin, diye dusunmeye baslarsin. Iste o zaman, durmadan donus tarihini ileri atar durursun. Yillar gecer ve sen hep memlekete dönüşü geciktirir, daha cok çalismaya, daha çok biriktirmeye çabalarsın. Hep ilerisi icin..Hep ilerisi için.

 

XX- Paralarım, paralarım.

 

AA: Sen bir kolesin. Bir böceksin sen. Memlekette devletin kölesiydin, burada ise kendi gözü doymazliğinin kölesisin. Senin gibiler için bir kurtuluş yolu yok.  Özgürluk, kurtuluş, ancak kendi kendinin efendisi olmakla başlar. Yoksa hep birileri ya da birşeyler kullanır seni. İnsanlar… İnsanlar olmazsa esyalar…

 

XX : Ne eşyası?

 

AA: Arzuladigin, sahip olmak, parayla satin almak istedigin esyalar. Esyalarin kolesi olmak, en iyi hapisanelerden daha da mukemmel bir hapisaneye kapanmak demektir. Gercekten ideal bir kolelik, kulluk… Çunku onda hicbir baski, hiçbir yükümlülük yoktur. Yalnızca kulluk zihniyeti yaratır kulluğu.

 

XX- Ben memlekete döneceğim. Memlekete döneceğim..Memlekete…

 

AA – Dönemeyeceksin.

 

XX – Memlekete dönmek içindi bütün bunlar. Memlekete dönecektim. Memleketeeee.

 

(Sonra, birden bire, paralari yirtmaya baslar)

 

AA: Ne yapiyorsun? Senin paralarin bunlar!

 

XX – Benim paralarım. Benim mangırlarım. Benim. Benim…Hepsi benim. Hepsi.

 

(AA onu durdumaya calisir, ama XX iter. Paralari parca parca eder ve cevresine savurur. (Paralari yirtmayi surdurur. AA ona hakim olmaya cabalar, ama  XX o kadar guclu iter ki AA sendeleyerek yere duser. XX yok etme islemini tamamlar)

 

AA: Delirdi! (Emekleyerek ilerler ve yerden kagit parcalarini toplar)

 

XX– Benim param. Benim mangırlarım.(Bir nevi sinir krizi geçiriyordur. Ağlamayla karışık ve sonra rahatlar) Ne oldu bana?

 

AA- Belki yapistirilabilir.

 

XX– Sahi mi?

 

(Parcalari yere atar ve dogrulur.)

 

AA: Iiihh!

 

XX: Ne yapacagim ben simdi? Paralarım.

 

AA: Ne bileyim… Simdi özgur bir insansin. İstedigini yapabilirsin.

 

XX- Memlekete dönecektim. Senin yüzünden oldu…

 

AA: Ben sana paralarini yırt, dedim mi? Yalnizca, birtakim kuramsal kurgulara daldim, ama sen tuttun Spartaküsçülük hevesine kapıldın.

 

XX: Ben bir seye kapilmadim. Yalnizca memlekete donmek istiyordum.

 

(Karyolanin altindan valizini alir ve icinden bir suru yazili kagit cikarir… Masanin solundaki sandalyeye oturur ve sayfaları özenle yirtmaya koyulur)

 

XX: Ne yapıyorsun? Nedir onlar?

 

AA: Planlar, taslaklar, notlar, denemeler… Esaslı bir kitap yazacaktım.

 

XX: Öyleyse neden yırtıyorsun hepsini?

 

AA: Çünkü ideal kölenin varolmadığını anlamış bulunuyorum. Madem senin gibi bir prangalının bile kurtuluş anları olabiliyormuş… Bir anda her seyi yıktın… Düşüncelerimin, deneylerimin meyvesini koparıp aldın.

 

XX – Şimdi ne olacak?

 

Müzik

 

AA – Memlekete döneceksin. Artık herşey daha farklı olacak. Emeğinin karsilığını alacaksın ve yasalar ozgurluk getirecek. Özgürlük yasa, yasa özgürlük olacak. Aradığımız da bu degil miydi? Hepimizin hedefi bu değil miydi? Hepimizin ortaklasa bir amaci varsa, hcpimiz ayni şeyi istiyorsak, kim bizim bir ortaklık; iyi, akillı, bilge bir toplum kurmamızı engelleyebilir? Memleketine doneceksin ve bundan boyle artik hic köle olmayacaksin. Ne sen, ne de çocukların.

 

XX – Dönelim.

AA – Dönelim.

 

(Yataklarına doğru giderler. Bavullarını toplarlar. Bavullarını hazırladıktan sonra onları yatağın üstüne koyup, Askıya giderler. Giyinirler. Birlikte geriye dönüp,bavullarını alırlar ve  ön sahneye doğru ilerlerler. Hafif bir baş selamıyla seyirciyi selamlayıp, sahneyi terkederler. Seyircilerin arasına karışıp, dışarıya yönelirler. Bir taksi çağırıp, havaalanına doğru yola çıkarlar) 

 

 

 

 

 

 

                                                                 FİNAL

 

 

 

 

 

 

 

 

Daha Fazla Göster

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Göz Atın

Kapalı
Başa dön tuşu
Kapalı