Kitap Tanıtımları

Merkeze Dönmek

 

Gelenekselden Günümüze Türk Tiyatrosunda Anlamlar Alanına Giden Yolu Oluşum Ve Kırılma Noktalarıyla Zaman ve Mekanın Kapısını Aralayarak Tarif Eden Bir Eşik Kitap

MERKEZE  DÖNMEK

Mehmet Sabri Şenol

İçinde yaşadığımız çağ insanoğlunun zaman-mekan algısını değiştirirken, değişen zaman / mekan algısı hayatlarımızı daraltmakta, bireyi ve toplumsal yapıları ciddi biçimde dönüşüme uğratmaktadır. Fredric Jameson, zaman ve mekan algılayışımızın, içinde yaşadığımız çağda yeniden şekillendiğini belirtir. Jameson, zamanın, sürekli akan bir şimdiki zaman içinde dağılıp gittiğini; geçmişten gelen her şeyin özünden koparılıp, esas anlamından soyutlanarak şimdiki zamanda, yeniden dolaşıma sokulmak için metalaştırıldığını ve bütün bunların sonucunda bireyin tarihsel bir bellek yitimine, geçmiş bilgisinin yokluğuna maruz kaldığını ifade etmektedir. Kendi zaman algısını yitiren özne, metanın zamanına eklemlenmiş, mekan bilincini yitirirken, aynı zamanda mekanı da metalaştırmıştır. Metalaştırılmış mekanın kaotik ortamında insan algısı derin anlamları keşfetmeye değil, yüzeyselliğe yönlendirilirken, yaşamlarımızı istila eden ve algısal deneyimlerimizi tahribata uğratan bu süreçler, genelde sanatın, özelde ise tiyatronun yaratısına ket vurmakta, sanatçıyı bilinçsel bir kötürümlüğe mahkum etmektedir.

Günümüz tiyatro sanatı bir yandan üretim biçimi olarak yaşanan süreçten payını alırken, öte yandan da içinde yaşadığımız çağın ortaya koyduğu evren algılamasıyla hesaplaşan bir dizi kırılmayı da bünyesinde barındırmaktadır. Bu hesaplaşma bir yandan içinde yaşadığımız çağın estetik kategorilerini üretime yansıtırken, diğer yandan geçmişin anlamlar alanına, kutsal ve ritüelistik olana, merkeze referans vermeyi önemsemektedir. Aslıhan ÜNLÜ’nün, Türk tiyatrosunda zaman / mekan gısının, gelenekselden günümüz Türk tiyatrosuna uzayan bir sürece yansımasını ele aldığı Merkeze Dönmek adlı incelemesi bu anlamda önemli bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha önce “Türk Tiyatrosunun Antropolojisi”ni yazan ÜNLÜ, Mitos-Boyut Yayınları tarafından yayınlanan bu incelemesinde, Geleneksel Türk Tiyatrosunun döngüsel, katlamalı, çok zamanlı, çok mekanlı ve merkezi referans alan biçimsel yapısından, günümüz Türk tiyatrosunun genel olarak kabullendiği çerçevelenmiş, çoklu anlamından soyutlanmış mekan olgusunu ve zamanda çizgiselliği tartışmaktadır. ÜNLÜ, Merkeze Dönmek’de kronolojiyi sorgularken onun tuzaklarına düşmeden veya belli bir tür üzerine odaklanmadan, merkezi referans alarak, zaman ve mekan algısının reddedilmez olanaklarının Türk tiyatrosundaki kimi metinlere yansımasını ve bu yansımanın anlamlar alanına sunduğu zengin katkıyı okuyucunun zihninde görünür kıldığı bu çalışması, bir yandan da aynı niteliklere sahip bir dolu metni okuyucusunun çağrışım alanına sunmakta, okuyucusunu o metinlere yönelmesi için kışkırtmaktadır.

İncelemesine Türk Edebiyatında insanın zaman-mekan deneyimini ele alarak ve Haldun Taner / Bilge Karasu öykülerinde bu iki kavramın iz düşümlerini açımlayarak giriş yapan ÜNLÜ, ardından Aziz Augistinus, Aristoteles, Bergson, Kant, Hegel, Heidegger, Schopenhauer, Leibniz, Newton, Lefebre, Zernan, Bors, Le Corbusier gibi zaman ve mekan üzerine kafa yormuş bir çok düşün adamının bu iki kavrama yaklaşımlarını zengin ve sağlam kaynaklar üzerinden ilerleyerek okurun zihninde bu iki kavramı netleştirmektedir.

Merkeze Dönmekde Modern Batılı Kültürün materyalist bir bakış açısıyla, Aydınlanmadan bu yana dayattığı zaman ve mekan algılayışını, gene aynı bakış açısı tarafından genel kabul gören farklı kültürlerin, farklı dönemlerde, farklı algılara sahip olabilecekleri gerçeğini hatırlatarak, Modern Batılı Kültürün “öteki”yi görmezden gelen kısır algılama sistemini eleştiriye tabi tutan ÜNLÜ, böylelikle okuyucusuna zengin bir özgürlükler ve anlamlar alanı sunmaktadır.

Mircea Eliade, eski zaman insanının tüm fiziksel eylemlerini törene dönüştürerek “öteki tarafa” geçmeye, zamanın (oluşumun) öbür tarafına geçmeye, böylelikle sonsuzluğa ulaşmaya çabaladığını savunur. Eliade’ye göre törensellik ve tekrar etme eylemi, arkaik ve geleneksel insanın kutsal olmayan zamanı reddetmesini ve mit zamanı içinde “sonsuz anı” oluşturan dinsel – büyüsel bir zamana uzanmasını sağlar. Herhangi bir ayini gerçekleştiren kimse, kutsal olmayan zamanın ve mekanın sınırlarını aşarak onu yeniden, derinden kavrar ve Büyük Zaman’a geçer. Merkeze Dönmek’de ÜNLÜ, tarihin çizgisel zamanının karşısına, doğanın döngüsel zamanını çıkarır. Tarihselci zamanın düz bir çizgi izlediğini ve bu zaman içinde tekrarlara yer olmadığını belirten ÜNLÜ, döngüsel zamanın ise kendini ayinler-törenler aracılığıyla tekrarlayarak, kutsal zamanla kutsal olmayan zamanın, mitsel zamanla yeryüzü zamanının nasıl buluştuğunun bilgisini verirken, ilkel / geleneksel dünyadan günümüze, derin ve bilimsel kanunlar kadar nesnel bir bilgiyi de dolaşıma sokmaktadır. Böylelikle bir yandan  okuyucusuna geçmiş zaman insanının zamanı aşıp, tarihsiz geçmişin ebedi bugününe, insanın tarihle arasına mesafe koyduğu, hem çok uzak hem de ebediyen yakın bir döneme nasıl ulaşabildiğinin bilgisini vermekte, geçmişin bu algısının Türk tiyatrosuna yansımalarını önce Geleneksel Türk Tiyatrosu ve Köy Seyirlik Oyunlarımız bağlamında ele almaktadır. Mitsel olanın döngüsel bir zaman algısının olması ve sözlü kültür içinde oyunla buluşmasının Türk tiyatrosunda belirleyici bir unsur olarak karşımıza çıktığını ve geleneksel tiyatro türlerinin kültürel yapımızın değişimi içerisinde şekillendiğini belirten ÜNLÜ, Şaman Ayinleri, Köy Seyirlik Oyunları, Karagöz, Meddah ve Ortaoyunu’nu eserinde ele alır. Türk Tiyatrosunda Şaman törenlerine dek giden oyun anlayışında, Batılılaşma etkisine dek, geçmişi geleceğe gelenek ile ulaştıran ve şimdi’yi önemseyen, sebep-sonuç bağları ile “ilerlemeyi değil”, çeşitleme ve tekrar ile daireyi “ tamamlamayı” yeğleyen bir eylem anlayışının geliştiğini vurgulayan Ünlü, bir sarmal oluşturacak şekilde kendi üstüne kapanarak ilerleyen, çizgisel zamanın içine sızıp, çizgisel zamanı anlamsızlaştıran döngüsel zaman algısının sadece geleneksel formlardan yararlanan Bilgesu Erenus, Mehmet Akan, Haşmet Zeybek gibi yazarların oyunlarında değil, çizgisel ve kapalı bir yapıda kurulmuş, gelenekselden faydalanmasa da, geleneksel olanı kültürel anlamda içinde taşıyan Aziz Nesin, Güngör Dilmen, Çetin Altan, Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Turgut Özakman gibi yazarların da oyunlarında kullanıldığını, bu özelliklerin hem içerikte hem biçimde kendisini gösterdiğini ifade etmektedir. Zaman ve bellekle hesaplaşma derdi güden, kapalı biçimin neden-sonuç ilişkileri içinde, baş-orta-son düzeniyle gelişir görünseler de gelenekselin sıçramalı kurgusuna, inandırıcılık unsuruyla fazla uğraşmayan yapısına, söyleşmeli, atışmalı dil özelliklerine benzer kurulan bu oyunlar, diğer taraftan da yaşamın bozulan-değişen değerler sistemini ele almakta, toplumsal değişim karşısında insanın yaşadığı kaosu ve yabancılaşmayı anlatmaktadırlar. Dolayısıyla Pavis, zaman duygusunun bireysel değil, aynı zamanda alımlayanın beklentilerine, alışkanlıklarına bağlı, kültürel olduğunu belirtirken ve kültürel ufkumuzun dışında yer alan yapıtlardaki zaman düzenlenişini algılamanın güçlüğünden, hatta olanaksızlığından bahsederken haksız değildir.

Eliade, Arkaik insanın ardılı geleneksel kültürlerin insanı gibi kendini merkezle özdeşleştirme arzusunda olduğunu bu yüzden de aynı zamanda ontolojik bir insan olmanın üstünlüğünü de taşıdığını belirtir. Arkaik insan için kutsalın açığa çıktığı yerde aslında gerçeklik ve varlık ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden de arkaik toplumlara mensup insanlar, mümkün olduğunca kutsalın içinde ya da kutsallaştırılmış nesnelerin/mekanların yakınında yaşama eğilimindedirler. Kutsal mekan düşüncesini, mekana bir sınır çizerek, onu, çevresindeki kutsal olmayan mekandan soyutlayarak kutsanmış olan ilksel hierofaninin (kutsalın tezahürü) yinelenmesi düşüncesi üzerine kurulduğu bilgisini veren Eliade, böylelikle mekanın tükenmez bir güç ve kutsallık merkezi haline geldiğini, herhangi bir insanın buraya dahil olabildiği ölçüde bu güçten pay alabileceğini, kutsallıkla dolabileceğini ifade eder. İnsanın döngüsünü başlattığı, vardırdığı ve yeniden başlattığı yer olarak Merkez kavramı, hem kozmik seviyelerin kesişim noktasını, hem gerçek mekanı, hem de yaradılış mekanını temsil eder. Çünkü hakikatin kaynağı, dolayısıyla da enerji ve yaşamın kaynağı merkezde simgelenmiştir. Her insan yerleşimi bir merkez’in tespitini içermekte, ister bir şehrin kuruluşu, isterse bir evin kuruluşu olsun her türlü insan yerleşimi bir kozmogoniyi (evrenin yaratılışını) yinelemek anlamına gelmektedir. ÜNLÜ, kitabında insanın mekan anlamında kendine mikro kozmoslar yaratmak suretiyle doğa ve evrenle bütünleştiği merkezlerden ( ev, sokak, mahalle, meydan, avlu, sofa, kahvehane) tek kimlikliliğin mekanlarına kadar olan serüvenini irdeler ve bunların Türk tiyatrosunda yansımasının örneklerini verir. Meydanlar ya da merkez noktası haline gelmiş avlu, sofa gibi mekanların geleneksel tiyatromuzda nasıl oyun mekanı olarak kullanıldıklarını ve oyun yoluyla bu mekanlarda ortaya çıkarılan kolektif haz ve boşalımların bilgisini verdikten sonra, diğer bir sosyalleşme mekanı ve merkez noktası olan kahvehaneleri ve bu mekanlar aracılığıyla yaratılan sosyal, politik ve tiyatral sinerjinin yansımasını gene metinler üzerinden aktarır. Ünlü’nün incelemesinde merkez sembolü olarak karşımıza çıkan bir diğer mekan ise evlerdir. Batılılaşma etkisi ile değişen, dönüşen gündelik hayat ve mekanların en önemlilerinden biri olan evler, sadece iç işleyişleri bağlamında bu değişimlerden etkilenmezler, aynı zaman da dışarıdaki yaşantının bütün yansımalarının vücut bulduğu kapalı mekanlar olarak karşımıza çıkarlar. Odalarında, sofalarında, mutfaklarında, en mahrem ilişkilerden en kaba tartışmalara kadar her konuda diyalogların gerçekleştiği ev ortamı, Bachelard’uneyişiyle içerisi’dir, rahattır, dış tehlikelerden, tuzaklardan yalıtılmıştır. Bir yandan geçmişin gölgelerine duvar örer ve içinde tir tir titreyenleri korurken, diğer taraftan da özelle kamusalın sınırlarının sürekli ihlal edildiği bir meydan işlevi görür. Türk tiyatrosunda zaman/mekan algısını izlek alarak incelediği metinlerde ÜNLÜ, bu keskin fakat yüzeysel değişimin hem psikolojik hem de fiziksel yansımalarını akıcı bir dil ve durumlar üzerine yaptığı zekice tespitlerle anlaşılır kılmakta, değişimle birlikte bireyin özdeşlik/kimlik ilişkisi kurabileceği mekanların azalıp/daralarak, yerin hafızasını silen, perspektifle yaratılan mesafe duygusunu ortadan kaldıran, burası ile orası arasındaki ayrımları yok eden “yer-olmayan” a geçildiğini vurgulamaktadır. Merkezin kaybının yarattığı acıyı, yeni bir merkezin umutsuzca aranışını ve bunların “yer-olmayanlara” yansımasını oyunlar üzerinden açımlayan ÜNLÜ, okuruna; oyunun içine konulduğu kılıf olmaktan çıkıp, diğer bütün ögeleriyle birlikte bir rol formuna dönüşen mekanın sahne üzerinde nasıl bir işleve sahip olduğunu irdelemektedir. Mekanın özellikle seyirciyle ilişki içinde oyuncuların bulundukları yer, soyut/somut bir bütün olarak gösterinin gerçek ya da olası göstergelerinin oluşturduğu bir bütün olarak nasıl anlam kazandığını gösterirken, bir taraftan da mekan olgusunun dram sanatı üzerine çalışanlara yaratıları bağlamında ne gibi çoklu ve doğurgan imkanlar sunduğunun ipuçlarını da vermektedir.

Kathryn Morgan, Myth & Philosophy from the Presocratics to Plato adlı çalışmasının önsözünde mitlerin felsefenin bittiği yerde başladığını söylemektedir. Morgan’a göre mit, mantığın ve bilimsel dilin açıklayamadığı şeyi açıklar ve felsefenin terk ettiği yerde sorumluluğu üstüne alır. Bu yüzden de Parmenides tarafından açığa vurulan şekliyle, aşkın karakterin bir izleyiciyle diyalog kurması olan mit, bedenleştirilmemiş ruhlar / platonik formlar tarafından miras bırakılmış dünyanın doğası hakkında ipuçları verir. Mitin açıkladığı şey analitik düşüncenin açıklayamadığı niçin ve nasıl’lardır. Türk Tiyatrosunda zaman-mekan algısını incelediği çalışmasını “Tarih Parçalar Mit Bağışlar” bölümüyle sona yaklaştıran ÜNLÜ, bu bölümde Türk tiyatrosunun üç önemli köşe taşının eserleri üzerinden okurunu büyüsel bir anlamlar alanına taşır. Adalet Ağaoğlu’ndan “Çok Uzak Fazla Yakın”, Murathan Mungan’dan “Geyikler Lanetler” ve Ülkü Ayvaz’dan “Troya’yı Özlüyorum, Bağlanma, Yeniden Yaratma ve Geriye Bakma” adlı oyunları Bergson, Jung, Campbell, Frye ve Eliade üzerinden okuyarak analize tabi tutan ÜNLÜ, mitlerinden kopartılmış modern insana yeniden ve çoklu anlam kapıları aralarken, tiyatral anlamda zaman – mekan kırılmaları, çoklu ortamlar, zamanın ve mekanın iç içeliği, döngüsel zamanın ve bireyin fiziki yaşantısına ait parçalılığın olanaklarını sahne üzerinde nasıl var edildiğini gösterir. Martin Esslin’in “dramatik zaman ve mekan, drama sanatının çok yönlü sistemlerini seyirciye açacak olan anahtarlardır” belirlemesinin sürekli hissedildiği incelemesini Behçet Necatigil’in Dağlarda Ateşler Yandıkça adlı şiiriyle, Campbell’in Kahramanın Yolculuğu üzerinden açımlayarak bitiren ÜNLÜ, bu eserinde tiyatro sanatıyla ilgilenen, bu alanda kalem oynatan ve kelam üreten bireylerin yaratılarını çok daha özgürce ve sanatsal olarak zengin anlam alanlarına nasıl taşıyabileceklerinin ipuçlarını sunarken, bir yandan da bir kültürü anlamanın ve bu sayede oluşturulacak kültürel kodlar aracılığıyla oyun dili kurmanın işaretlerini de vermektedir.

 

 

Aslıhan ÜNLÜ, Merkeze Dönmek, Mitos-Boyut Yayınları, İstanbul, 2009

Aslıhan ÜNLÜ, Türk Tiyatrosunun Antropolojisi, Aşina Kitaplar, Ankara, 2006

Kaynakça:

Mircea ELİADE, Ebedi Dönüş Mitosu, Çev: Ümit Altuğ, İmge Yayınevi,Ankara, 1994

Mircea ELİADE, Dinler Tarihine Giriş, Çev: Lale Arslan, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2003

Mircea ELİADE, Kutsal ve Din Dışı, Çev: Mehmet Ali Kılıçbay, Gece Yayınları, Ankara, 1991

Fredric JAMESON, Postmodernizm ya da Geç Kapitalizmin Kültürel Mantığı, (Der.) Necmi Zeka. Çev. Gülengül Naliş-Dumrul Sabuncuoğlu-Deniz Erksan. İstanbul: Kıyı Yayınları,1990

Martin ESSLİN, Dram Sanatının Alanı, Çev: Özdemir Nutku,Yapı Kredi Yayınları,İstanbul

Esen ÇAMURDAN, Çağdaş Tiyatro ve Dramaturgi, Mitos-Boyut Yayınları, İstanbul, 1996

Patrice PAVİS, Gösterimlerin Çözümlenmesi, Çev:Şehsuvar Aktaş, Dost Kitabevi, 2000

Gaston BACHELARD, Mekanın Poetikası, (Çev: Aykut Derman), Kesit Yayıncılık, İstanbul, 1996

  1. Kathryn MORGAN, Myth & Philosophy from the Presocratics to Plato, Cambridge University Press, NY/USA, 2000

Ed: Constantin TACOU, Din Ve Fenomenoloji, , Çev: Havva Köser, İz Yayıncılık, İstanbul, 2000

 

 

Bu Kitap Tanıtım Yazısı Sahne Dergisi’nde yayınlanmıştır.

 

 

Etiketler
Daha Fazla Göster

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.

Başa dön tuşu
Kapalı